Genel

Avukatlar Günü Kutlu Olsun!

Geçtiğimiz son 30-40 yıla baktığımızda İstanbul Barosu, mesleğin ve meslektaşlarının haklarının genişletilmesi taleplerinin yanı sıra, ülkemizde insan hak ve özgürlüklerinin güvenceye alınması, ölüm cezasının kaldırılması, barış ve güvenliğin sürekliliği, Demokratik Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlığı mücadelesini sürdürerek 127. yılını doldurmuştur.

Ülkemizin temel hukuk kurumlarından biri olan İstanbul Barosu 127 yıllık onurlu bir geçmişe sahiptir. 1876 Anayasasının getirdiği bir yenilikle, 13 Ocak 1876’da “Dava Vekilleri Tüzüğü” yayınlanmış olmasına karşın avukatlar o yıl içinde bir dernek kuramamışlardır. Dersaadet Dava Vekilleri Derneğinin kuruluş tarihi 5 Nisan 1878’dir. İstanbul Barosunun temelinin atıldığı o gün Avukatlar Günü olarak kutlanmaktadır.

Savunma, yargının önemli bir kanadıdır. Yargılanan insanlar için savunma kutsal bir haktır. Bu gücün gereği Dersaadet Dava Vekilleri Derneği Osmanlı döneminde giderek güçlenmiş, özellikle savaş yıllarında zor günler, zor zamanlar yaşamıştır.

 

1908 yılında ikinci meşrutiyetin ilanından sonra dernek, üyelerini bir deftere kaydetmeye başlamış ve böylece bugün Baro Levhası dediğimiz avukatlar listesi oluşmuştur.

Cumhuriyetin ilanından sonra Türk hukukunun laiklik temeline oturtulmasıyla meydana gelen yenilikler savunma gücünün önemini daha da arttırmıştır. 3 Nisan 1924 yılında çıkarılan Muhamat Kanunu gereğince kurulan “Tefrik Meclisi”, avukatlık mesleğiyle bağdaşmayan kişilerin tasfiyesi amacıyla İstanbul Barosunu feshetmiş, evrakına el koymuş ve 960 üyesinin 482’sini çıkarmıştır. İstanbul Barosu buna sert tepki vermiş ve Adalet Bakanlığı Baronun yetkilerini aynen kabul etmek zorunda kalmıştır.

1926 yılında çıkarılan bir kanunla “Muhami” sözcüğünün yerine “Avukat” sözcüğünün kullanılması kabul edilmiştir.

 

İstanbul Adliye Sarayının bir odasında faaliyet gösteren İstanbul Barosu, 1933 yılında Adliye binasında çıkan ve 2 gün süren yangında büyük zarar görmüştür. 45 yıllık baro tarihinden geriye 896 sicil dosyası ve 2 sicil defteri kalmıştır. Yangından sonra kurulan “Müzaharet Heyeti” avukatların dosyalarından yararlanarak kısa zamanda dava dosyalarının büyük bir bölümünün yenilenmesini sağlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik, sosyal ve hukuk alanında büyük gelişmeler göstermesi üzerine Avukatlık Yasasının yetersiz kaldığı görülmüş ve 1938 yılında yeni bir yasa yürürlüğe girmiştir.

İkinci dünya savaşı yılları, Türkiye’nin birleşmiş milletler üyeliği ve İnsan Hakları Evrensel Bildirisini imzalaması, çok partili demokratik sürecin başlaması ve ülkede iktidarın el değiştirdikten sonraki antidemokratik gelişmeler İstanbul Barosunu hukuk mücadelesine itmiştir.

 

1961 Anayasasının yürürlüğe girmesiyle Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Savunma, Türkiye çapında örgütlenmek için Türkiye Barolar Birliği kurulmuştur. Avukatlık Yasasında yeni değişiklikler yapılmıştır. Barolar daha demokratik bir yapıya kavuşmuştur. 1971 ve 1980 müdahaleleri, başta barolar olmak üzere tüm hukuk kurumlarını ve sivil toplum kuruluşlarını örgütlenme özgürlüğü ve daha fazla demokrasi mücadelesine zorlamıştır. 1982 Anayasasına uyum yasaları kısıtlayıcı hükümler getirmiştir. Avukatlık yasası da bundan payına düşeni almıştır. 10 Mayıs 2001 tarihinde yürürlüğe giren 1136 sayılı yasayı değiştiren 4667 sayılı Avukatlık Yasasında mesleki sorunların çözümünde önemli kazanımlar elde edilmiş olmasına karşın mesleğimizin ve meslektaşlarımızın ciddi sorunları devam etmektedir. Yasanın meslek sorunlarını yargının genel sorunlarından soyutlamaya olanak yoktur. Bu nedenle, adil yargılanma hakkı kabul edilebilir bir sürede karar elde etme ve adil karara varma açısından öncelikle iyi ve hızlı işleyen, hak ve adaletin gerçekleşmesini sağlayan bağımsız yargının varlığı çok büyük önem taşımaktadır.

 

 

Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Av Kazım Kolcuoğlu tarafından kaleme alınmış olan bu makalenin tamamı İstanbul Baro Bülteni dergisinde (Yıl: 2, Sayı: 4, Nisan 2005) “127. Kuruluş Yılımız ve Avukatlar Günü” başlığıyla yayımlanmıştır.

 

Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.