Dünya, uzun süredir örneği görülmemiş bir sağlık krizi ile mücadele ediyor. Korona virüsünün Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” olarak kabul edilmesinden sonra ülkeler virüsle mücadele için ciddi önlemler almaya başladı. Alınan önlemler kapsamında, kamu otoriteleri başta olmak üzere ilgili veri sorumluları, virüsün izini sürmek ve yayılmasını engellemek adına farklı metotlarla kişisel veri işlemek durumuyla karşı karşıyalar.
Category: EB | Özel Dosya
İş Hukuku Bakımından Koronavİrüs
[vc_row][vc_column][vc_column_text]İş Hukuku Kapsamında COVID-19 Nasıl Değerlendirilmelidir?
Tüm dünyayı etkisi altına alan ve sosyal, ekonomik ve ticari yaşamımızı yoğun şekilde etkileyen koronavirüs (COVID-19), Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklama uyarınca Türkiye’de ilk defa bir kişide 11 Mart 2020 tarihinde tespit edilmiş, bu yazının yazıldığı tarihte ise toplam vaka sayısı 191’e ulaşmıştır. Pandeminin hızla yayılması Türkiye’yi hemen her alanda önlemler almaya itmiş olup, bu sürecin iş hukuku bakımından da muhtelif sonuçlar doğurması kaçınılmaz olmuştur.
- Mart, 19
- 702
- EB | İş Etiği, EB | Özel Dosya, Etik
- More
Gerçekten Paçayı Kurtaracaklarını Mı Düşünüyorlardı?
Ortaya çıkan büyük yolsuzluk hikayelerinde hep aklımıza şu soru gelir? Gerçekten bu işten kurtulacaklarını düşünmüşler miydi? Nasıl bu rezaletin ortaya çıkmayacağını zannettiler? Bu kadar aleni bir şekilde yapılan bir suistimalin gizli kalabileceği konusundaki manasız güvenin kaynağı nedir?
Bernard Madoff’u ele alalım. Charles Ponzi’nin başarılı(!) bir mirasçısı sayılabilecek olan Berbard Madoff tarihin en bilinen Hedge Fon yolsuzluklarından birinin baş aktörü olmuştu. New York finans piyasasının tanınmış isimlerinden biri olan Bernard “Bernie” Madoff kendine olan güveni kötüye kullanarak kendi Hedge Fon şirketi için yatırımcılardan yüksek miktarda para toplamıştı. 2008 Ekonomik Krizi Madoff’un şirketinin aslında Ponzi Oyunu (Saadet Zinciri) ile yatırımcıları dolandırdığını ortaya çıkardı. Madoff, 50 yıllık itibarı ile topladığı paraları hedge fonlarda değerlendiriyormuş gibi yaparak aslında bir saadet zinciri kurmuştu. Aslında yatırım yapmıyor ya da risk almıyor tersine yeni gelenlerden aldığı parayı eskilere kâr payı olarak dağıtıyordu. Daha da garibi; bu yolsuzluktan da paçayı kurtaracağını düşünüyordu.
Ünlü kriminolog Donald Cressey’in hapis cezası alan yönetici veya çalışan pozisyonundaki 300 beyaz yakalı suçlu üzerinde yaptığı araştırmada gerçekten de yaptıkları yolsuzluktan “yırtabileceklerini” düşündükleri ortaya çıkmıştı. Cressey’in bulguları (detection theory) algılama teorisi’ni desteklemektedir. Buna göre insanlar herhangi bir şekilde bir kuralı ihlal etmeyi düşündüklerinde eylemlerinin ortaya çıkma riskini hesap ederler. Buna göre yakalanma şansı ne kadar düşük olursa ihlal ihtimali de o kadar artar. Eski bir deyiş gibi insanın yüzü ışıkta, karakteri ise karanlıkta anlaşılır.
Cressey’in ünlü Suistimal Üçgeni sıradan bir kimsenin yolsuzluk yapması için bulunması gereken üç faktörü göstermektedir. Bu üç faktör ise; Baskı, Fırsat ve Rasyonalizasyon olarak sayılabilir. Cressley’e göre yolsuzluğun gerçekleşmesi için suistimalcinin; gizli ve paylaşılmayan bir probleme, güven ihlali için bir fırsata ve bu davranışı rasyonalize eden bir mantığa ihtiyacı vardır. Bu üç şart yolsuzluk için tek başına yeterli değilken ancak bir arada olurlarsa yolsuzluğu gerçekleşecektir. Beyaz yakalı suçlularının büyük bir çoğunluğu ilk defa suç işleyen kişiler olup, kendilerini talihsiz durumların kurbanı olan sıradan, dürüst insanlar olarak görme eğilimleri bulunmaktadır.
Davranışsal iktisatçı Henry Schneider’in yaptığı gizli sosyal deney; görünürlüğün, yakalanma korkusunun veya şeffaflığın davranışlarını nasıl etkilediğini gösteriyor. Sosyal deneyde; tamir etmeleri için 40 farklı garaja araba götürülüyor. Arabanın 5 belirgin ve acil tamir edilmesi gereken arızası bulunuyor. Gevşek bir akü kablosu, azalmış soğutma sıvısı, kırık bir arka far, sızdıran bir egzoz borusu ve yine gevşek bir buji teli. Araba bunun dışında sağlam durumda idi. Araba sahibi bu sorunların hiçbirini bilmiyor gibi davrandı. Sonuç trajik oldu. Garajların dörtte üçünde, acil sorunlar göz ardı edildi. Araba sahibinin gerçeği anlamayacağı düşünülüp bunun yerine tamamen gereksiz tamirlerden ücret alındı. Birçok faturada, hatalı bir marş motoru, batarya, radyatör hortumu, termostat ve su pompası vardı; oysa bunların herhangi bir arızası yoktu.
Bu tür bir sahtekarlığı önleme mekanizması şeffaflık, gözetim ve denetim olarak görülebilir. Çünkü her üçü de sahtekarlar için korkutucu bir son olan yakalanma olasılığını arttırır. Unutulmaması gerekir ki etik veya değil davranışı belirleyen gerçek yakalanma ihtimalinde çok algılanan yakalanma korkusudur. Bir nevi devekuşu gibi insanların “ben görmüyorsam onlar da görmüyor” güveni ile yolsuzluk yapıyor olması trajikomik olsa da “neden yapıyorlar” sorusunun cevaplarından birisi görülmüyor olma algısıdır. Bu açıdan şirketlerin şeffaf bir yapısının olması algılanan ve korkutucu olan yakalanma korkusunu arttırması açısından önemlidir. Eğer insanlar ortalığın gizli saklı şeyler yapmak ve saklamak için çok aydınlık olduğunu düşünürlerse basit bir şekilde bunları yapmazlar.
Yazar: Ali Cem Gülmen
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Mayıs, 29
- 938
- EB | Özel Dosya, Yolsuzlukla mücadele
- More
Kuşak, Yol Girişimi ve Avrupa İlişkisi
Kuşak ve Yol Girişimi (KYG), (Belt and Raod Initiative – BRI) 2015 yılındaki lansmanından günümüze, ülkemizde ve dünyada hakkında en çok konuşulan mega proje oldu. Girişim o kadar büyük ve kapsamlı ki sadece ekonomik dinamiklerle değerlendiren bir bakış açısı resmin tamamını görmemize engel oluyor.
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü (UN Department of Economic and Social Affairs -DESA) Kalkınma Politikaları ve Analiz bölüm başkanı, Kuşak ve Yol Girişimi hedefleri ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (UN Sustainable Development Goals – SDGs) arasındaki sinerji ve bağların devasa olduğundan bahisle “Yoksullukla mücadele, ekonomik büyüme ve istihdamın artırılması, endüstriyel gelişim, altyapı ve inovasyonun desteklenmesi gibi önceliklerimiz Kuşak ve Yol Girişimi altında yapılan Çin yatırımları ile büyük paralellik taşımaktadır” diyor. İlaveten, Birleşmiş Milletler, Girişim’i 2030 Ajandası için etkili bir katalizör olarak tanımlıyor.
Japonya, Avusturalya, Hindistan, Amerika gibi büyük oyuncular ve Avrupa Birliği’nin katılmadığı Uluslararası İş birliği İçin Kuşak ve Yol Forumu (Belt and Road Forum for International Cooperation) 2017 Mayıs’ında, yirmi dokuzunu başkanlık seviyesinde olmak üzere 57 ülkenin katılımı ile gerçekleşmişti.
Aradan geçen zamanda, Türkiye’nin de içinde olduğu destekçi ülkelerin sayısı 65 e ulaştı. Avrupa Birliği “bekle gör” politikasını sürdürürken Yunanistan, İtalya, Avusturya, Polonya ve Hollanda gibi kimi Avrupa ülkeleri desteklerini bildirdiler. Bu ülkeler arasında özellikle Polonya büyük bir stratejik öneme haiz; zira Batı Avrupa’ya giden tüm demir yolları bu ülkeden geçiyor. İlaveten, Kuzey Buz Denizi Taşıma Hatları’nın KYG’ne dahil edilmesi Kuzey Avrupa ülkeleri ve Çin arasındaki ilişkilerin gelişimini perçinleyecek gibi gözüküyor.
Çin’den yola çıkan malların Avrupa’ya erişim süresi, konvansiyonel deniz yolu taşımacılığı ile mukayese edildiğinde yarı yarıya düştü. Demiryolu taşımacılığının aktif ve verimli kullanımı sayesinde Çin malları artık Kıta Avrupası’na 15 günde ulaşıyor. Bu da Polonya’yı Çin mallarının Avrupa’ya açılan lojistik kapısı haline getiriyor.
Her ne kadar Girişim ile ilgili genel algı küresel ticaret ve yatırımı güçlendirecek bir hamle olduğu yönündeyse de Avrupa’nın büyük oyuncularının, Dünyanın ikinci büyük ekonomisinin arka bahçelerimde yaptığı büyük yatırımlardan endişelenmediğini söylemek olukça zor. Aslında haksız da sayılmazlar zira 2017 IMF verilerine göre, Çin’in yaklaşık 12,24 trilyon dolarlık gayrı safi milli hasılası (GSMH), tüm Euro Bölgesi ülkelerinin toplam GSMH’na eşit.
Doğu Avrupa ülkeleri KYG’yi altyapılarını güçlendirmek ve Çin ile iş birliği alanlarını artırmak için bir fırsat olarak görse de Batı Avrupa ülkelerinin çekimser tavrı Avrupa Birliği’nin Girişim’e olan şüpheci yaklaşımının arkasındaki itici gücü oluşturuyor.
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin birçoğu Çin ile iş birliği sözleşmesi imzalamış olmasına karşılık yirmi sekiz Avrupa Birliği üyesinden yirmi yedisinin Pekin büyükelçileri, KYG’nin küresel serbest piyasa ekonomisi dengelerini zedelediği ve Çinli firmalara devlet eliyle büyük bir rekabet avantajı sağladığını iddia eden bir deklarasyona imza attı. Tek istisna ise Macaristan’dı.
Avrupa Birliği ve Çin arasındaki ticaret ve yatırım ilişkisinin güçlü olduğunu biliyoruz. Çin, Amerika Birleşik Devletlerinin ardından AB’nin en büyük ticaret ortağı konumunda.
Bununla birlikte Birlik, Yunanistan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi üyelerinin Çin ile yakın iş birliği ilişkilerini eleştirmekten de geri durmadı. Büyükelçilerin deklarasyonunda yer alan bir diğer iddia ise Çin’in küreselleşme dinamiklerini kendi hedefleri ve menfaatleri yönünde şekillendirdiği ve KYG’nin Çin’in üretim fazlasını eritmek ve iç politika ajandasının bir aracı olduğu idi. KYG o kadar büyük ve kapsamlı bir inisiyatif ki hakkında söylenecek her şey doğru bile olsa hiçbir tespit resmin tümünü görmeye yetemez.
Netice olarak, AB’nin KYG’ine karşı temkinli yaklaşımının süreceğini hatta tepkilerinin artacağını öngörmek yanlış olmayacaktır; zira Girişim, sadece Birlik içerisindeki ticaret dengelerini değil Birlik’in Asya Pasifik Bölgesi’nde Pasifik ve Hint Okyanuslarındaki ticaret ve enerji yollarının kontrolünü de derinden etkiliyor.
Avrupa Birliği ihracatının %35’ini Asya’ya yapıyor ve en büyük on ticaret ortağının dördü Asya Pasifik Bölgesi’nde bulunuyor. Asya Pasifik Bölgesi Avrupa’nın ihracatçı ülkeleri için Amerika’nın ardından ikinci en büyük pazar olma özelliğini koruyor. Dolayısıyla Avrupa’nın Asya Pasifik oyununda kuralları değiştirecek güçte etkiye sahip bir girişimin popülerlik kazanmasından rahatsızlık duyuyor olmasında garipsenecek bir taraf yok. Üstelik Amerika, Japonya, Hindistan ve Avusturalya arasında 2007 yılında kurulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (Quadrilateral Security Dialogue – The Quad) da Kuşak ve Yol Girişimi Deniz İpek Yolu Kuşağı’nın bölgedeki etkilerini izlemek üzere 2017 yılında yeniden canlandırıldı. Yani bölgedeki gelişmeleri sadece Avrupa Birliği Değil Amerika ve müttefikleri de yakından izliyor.
Küresel ticaret dengelerini değiştirecek bir mega projenin destekçileri kadar karşı çıkanları da olması; karşı çıkanların geride bıraktığımız üç yüz yılda o dengeleri kurgulamış olan ülkeler olması şaşırtıcı olmasa gerek. Umalım ki bu değişim bizleri Başkan Xi’nin 14 Mayıs 2017’deki Kuşak ve Yol Girişimi İşbirliği Forumu açılış konuşmasında söylediği gibi bir ticaret ortamına götürsün.
“Tarih en iyi öğretmendir” demişti Başkan Xi ve eklemişti: “Kadim İpek Yollarının ihtişam ve zaferi bizlere gösterdi ki coğrafi mesafelerin büyüklüğü ile gelen sorunlar asla çözümlenemez değildir. Eğer birbirimize doğru ilk cesur adımı atar ve aramızdaki mesafeyi kapatmaya çaba gösterirsek, bizleri dostluk, kapsayıcı ve paylaşılan bir kalkınma, uyum ve daha iyi bir geleceğe götürecek bir yolculuğa hep birlikte çıkabiliriz.”
Yazı:Tayfun Zaman, Uyum Danışmanı Bölüm Müdürü ve Ortak, Reanda Turkey
Etik ve İtibar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Şubat, 13
- 778
- EB | Özel Dosya, Genel
- More