2021 yılının ilk altı ayında suç gelirlerinin aklanmasının ve terörizmin finansmanın önlenmesi mevzuatında önemli değişiklikler yapıldı. Bu trendin 2020 yılını kapatırken başladığı söylenebilir. 31 Aralık 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun, Türk Ticaret Kanunu, Çek Kanunu, Dernekler Kanunu gibi çok sayıda kanun ile birlikte özellikle 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’da (“5549 sayılı Kanun”) önemli değişiklikler yapmıştır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine yönelik yaptırım kararlarının uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacıyla hazırlanan bu düzenlemeler bir dizi değişikliği de beraberinde getirmiştir.
Category: Genel
AMERİKAN YURTDIŞI YOLSUZLUK UYGULAMALARI KANUNU UYARINCA ANA ŞİRKETLERİN İŞTİRAKLERİNDEN SORUMLULUĞU
Giriş
Bilindiği üzere uluslararası yolsuzluğun önlenmesi amacıyla, Amerikan Yurtdışı Yolsuzluk Uygulamaları Kanunu (Foreign Corrupt Practices Act) (“FCPA”) uyarınca yabancı kamu görevlilerine görevlerini ifa ederken ticari avantaj sağlamak için herhangi değerli bir şey teklif etmek yasaktır.
AB’den Zorunlu Şeffaflık Kaydı Mevzuatı
2016 yılında Avrupa Komisyonu kamuyu etkileyen lobi faaliyetlerinin daha etik ve şeffaf hale getirilmesi amacıyla Zorunlu Şeffaflık Kaydı (Mandatory Transparency Register) adlı yasal bir uygulama teklifinde bulunmuştu. Avrupa Parlamentosu, Konsey’i ve Komisyonu’yla ilişkileri kapsayan bu teklif 20 Mayıs 2021 tarihinde ‘zorunlu’ mevzuat olarak yürürlüğe girdi ve bu durum ilgili çevrelerde büyük yankı uyandırdı. Lobi faaliyetlerini düzenleme amacıyla hayata geçen mevzuat AB ülkelerinde kamu ilişkileri ve lobi faaliyetleri yürüten şirketler için önemli yükümlülükleri de beraberinde getiriyor.
- Mayıs, 27
- 536
- EB | Etik ve Uyum Yönetimi, EB | Kurumsal Yönetim, Genel, Şeffaflık
- More
“Yukarı Kaydır” Oyun Kuralları Belirlendi Etkileyici Reklamcılık Kılavuzuna Dair Karşılaştırmalı İnceleme
Dijitalleşme ile birlikte reklamcılık sektörünün kamusal alandaki etkilerinin arttığı; sosyal medya ile penetrasyonun yüksek olduğu ülkelerde sosyal medya reklamcılığının hukuki bir zemine oturtulması, düzenlenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bunun bir sonucu olarak da “sosyal medya reklamcılığı” ya da “etkileyici reklamcılık – influencer marketing” alanlarında birçok gelişmiş ülkenin kanun koyucuları ya da düzenleyici idari otoriteleri bu alanı regüle etmek ya da mevcut düzenlemeleri açıklığa kavuşturmak veya modernize etmek amacıyla harekete geçmiştir. Mart ayının başında yayınlanan “Yukarı Kaydırın; 5 Soruda Influencer (Fenomen) Reklamcılığın Hukuki Temelleri” başlıklı yazımız ile sosyal medya etkileyicileri tarafından yürütülen reklam faaliyetlerinde uyulması gereken hukuki temelleri beş ana başlıkta açıklamış, çalışmamızın sonunda T.C Ticaret Bakanlığı (Bakanlık) tarafından yol gösterici bir rehber hazırlanmasının beklenmekte olduğuna dikkat çekmiştik.
FİLİ GÖREBİLMEK
Kurumsal alanda örgütsel sessizlik olarak adlandıracağımız olguyu, çalışanların bağlı oldukları örgütle ilgili bilgileri kasıtlı olarak saklaması veya fikirlerini açıkça ifade etmemesi sonucu ortaya çıkan bir fenomen olarak tanımlayabiliriz.
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı’nın Uyum Yönünden Şirketlere Etkisi
Avrupa Yeşil Mutabakatı Nedir?
İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında sanayinin küresel boyutta büyük bir hızla gelişmeye devam etmesi, ekonomik kalkınmayı desteklerken çevre bakımından ise yadsınamaz problemlere sebep olmaktadır. Bu problemler dünya çapında orman yangınlarının yaygınlaşması, Afrika ve Asya kıtalarında çölleşmenin artması, yükselen deniz seviyelerinin Pasifik adaları ve Avrupa kentleri için tehdit oluşturması, hava kirliliğinin artması ve benzeri konularda kendini göstermektedir.
GÜVENMİYORUZ AMA ETKİLENİYORUZ “RESPECT – ETKİLEYİCİ YAYINCILAR ALGI VE ETKİ ARAŞTIRMASI”
Hem dünyada hem Türkiye’de gerçekleştirilen araştırmalar saatlerce dijital dünyada yaşamımızı sürdürdüğümüzü göstermekte. Türkiye halk geneli için ortalama 3.6 saat sadece sosyalleşmek, eğlenmek için internette zaman geçirildiğini gösteren araştırma sonuçları, uyumak, çalışmak dışında ortalama kalan 8 saatimizin yarıya yakınının bu ortamda geçtiğini ifade ediyor.
KRİPTO PARA DÜNYASI’NDA ETİK VE UYUM
Kripto para sistemi kriptolojiden gelir, yani temel mantığını şifreleme biliminden alır. Sanal ortamda kullanılan bir dijital para birimi olan kripto paraların güvenliği dijital ortamda oluşturulan algoritmalar ile şifrelenir. Bunlara kısaca dijital para birimi de diyebiliriz.
Günümüz ekonomisinde kullandığımız itibari para birimlerinin (Dolar, Euro, Türk Lirası vb.) kripto paraya dönüştürülmesi, alım satım işlemlerinin yapılması için hizmet veren platformlar Kripto Para Borsası’nı oluşturmaktadır.
Ayrımcılığın Adı Yok
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamaları Türkiye’de ilk kez 1921 yılında, iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimi ile gerçekleştirildi. Bu tarihten sonra yıllar boyunca Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmedi. 1975 yılına geldiğimizde ise Beria Onger başkanlığında kurulan İlerici Kadınlar Derneği’nin faaliyetleri 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün kutlanmaya başlamasında etkili oldu. İlerici Kadınlar Derneği tüzüğünde derneğin amacı “Ülkemiz kadınlarına tanınmış sosyal ve ekonomik hak ve özgürlüklerin kağıt üzerinde kalmaması, günlük yaşamda somut olarak uygulanması ve geliştirilmesi” olarak ifade edilmişti. Bugün ise İlerici Kadınlar Derneği belki yok ama 200’ün üstünde kadın hareketi var. Yine de Türkiye’de Kadınlar Günü’nün 100. yaşını kutlarken kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Ülkemiz kadınlarına tanınmış sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükler nerede? Somut olarak günlük yaşamımızda mı? Yoksa kağıt üzerinde mi?
Günümüzde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin insan hakkı ihlali olduğu tartışmasızdır. Adalet Bakanlığı tarafından Mart 2021’de yayımlanan İnsan Hakları Eylem Planı (“Eylem Planı”), “özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye” hedeflemektedir. Eylem Planı’nın esas aldığı 11 temel ilkeden biri ise şöyle ifade edilmiştir: “Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın herkes hukuk önünde eşittir”. Eylem Planı’nın içerisinde “Kadın”ın nerede yer aldığına baktığımızda ise ağırlıklı olarak aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadele ekseninde yapılması planlanan düzenlemelere yer verilmiş.
Aslında bu pek şaşırtıcı değil, zira aile içi ve kadına karşı şiddetle mücadelenin hepimizin mücadelesi olması gerektiğini anladığımız bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası kuruluşlardan ve dünyadaki kamu kurumlarından alınan veriler COVID-19 salgınından en çok etkilenenlerin kadınlar olduğunu gösteriyor. Ev, okul ve iş hayatının aynı yere sıkışmasının etkisiyle aile içi şiddetin arttığı görülüyor. Dolayısıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (İstanbul Sözleşmesi) uygulanmasının, diğer bir ifade ile, İlerici Kadınlar Derneği’nin amaçladığı gibi kadınlarına tanınmış sosyal ve ekonomik hak ve özgürlüklerin kağıt üstünde kalmaması gerektiği net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Öte yandan, İstanbul Sözleşmesi’nin bir diğer önerisi toplumsal cinsiyet konusunda hassasiyet gerektiren politikaların belirlenmesidir. Kuşkusuz, toplumsal cinsiyet eşitsizliği Türkiye’nin demokratikleşmesinin ve kalkınmasının önünde ciddi bir engeldir. DİSK/GENEL-İŞ Türkiye’de Kadın Emeği Raporu’na göre, Türkiye’de erkek nüfusunun yüzde 72,7’si işgücüne katılabilirken, kadın nüfusunun yalnızca yüzde 34,2’si işgücüne; işgücü içerisindeki her 10 kadından da yalnızca 3’ü istihdama katılabilmektedir. Erkeklerin istihdama katılım oranı yüzde 65,7 iken kadınların istihdama katılım oranı ise yüzde 29,4’tür.[1] Oysa artık kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayatın her noktasına eksiksiz ve etkin bir biçimde katılımlarının gerek demokratik toplum gerekse ekonomik kalkınma için vazgeçilemez olduğu ortadadır. Peki neden hala bu konu kağıt üstünde kalıyor?
İstanbul Sözleşmesi’ne göre “toplumsal cinsiyet, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler” olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifade ile, toplumsal cinsiyet toplum tarafından verilen cinsiyet hakkındaki kültürel görüşler, inanç sistemleri ve rollerle yapılanmıştır. Dolayısıyla, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kazınması toplumsal bir farkındalık gerektirmektedir.
2020 yılında yaptığımız TEİD webinarlarında bana yöneltilen sorulardan beni en çok düşündürenlerden biri, bir şirketteki ayrımcılık konusunun şirket içi suistimal olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkindi. ACFE (Association of Certified Fraud Examiners)’nin raporlarında tanımladığı klasik anlamda bir suistimal türü olmasa bile ayrımcılığın etik ile ilgili olduğu kesin.
Etika’nın babası Spinoza 17. yüzyılın filozofu olmasına rağmen etikten politikaya, edebiyattan sanata kadar birçok alana tesir etmiştir. Spinoza mutlak monarşi ve aristokrasi gibi hiyerarşik rejimler yerine “mutlak demokrasi” adında yeni bir politik sistem önerirken hayatın hemzemin olması gerektiğini söylüyor. Yani, toplumsal hiyerarşinin olmadığı; din, mezhep, cinsiyet, ırk, sınıf, kültür, coğrafya temelli ayrıcalıkların olmadığı bir düzen öneriyor. Spinozacılık, her türlü cinsiyet ayrımcılığının karşısında yer alan bir felsefe olarak günümüz feminist kuramcılarına da destek olmuştur. Tüm toplumsal aktörler hemzemin olsa, nasıl olur sizce?
Dünyada kadın haklarının tarihçesi elbette 100 yıldan da geriye dayanıyor. Bu Dava’da eski ve yeni gurur verici birçok örnek var. 17 Mart 2021’de gerçekleştirdiğimiz 8. TEİD Uluslararası Etik Zirvesi’nin üçüncü oturumunda kapsayıcılık ve çeşitlilik konuşuldu. Açılış konuşmasını yapan Socrates Genel Yayın Yönetmeni Caner Eler bana ilham veren örnekler hatırlattı. NBA’in gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden biri olan San Antonio Spurs baş antrenörü Gregg Popovic’in asistanı Becky Hammon NBA tarihinin ilk tam zamanlı kadın asistan koçu olduğunda The Washington Post’a şöyle dedi: “pick and roll, pick and roll’dur. İyi bir lider iyi bir liderdir. Kadın veya erken olmasından bağımsız olarak…”. Aynı günün panelistlerinden Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür ise adalet duygusundan ve samimiyetten bahsetti. Sonuç olarak, iş hayatında kadınlar, kadın olarak kota doldurmak, pozitif ayrımcılık ile hak etmediği yerlere gelmiş muamelesi görmek, bir kurumsal şirketin kadın yönetici istihdam etmesi nedeniyle PR konusu olmak istemiyorlar. Kadınlar, iyi oldukları için ve emeklerinin karşılığını adil bir şekilde alarak istihdam edilmek istiyorlar.
Peki cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak için ne yapmak gerekiyor? Şiddet gören kadınların avukatlığını mı yapmak, kadın derneklerine mi üye olmak çözüm olacak? Herkesin küçük veya büyük alabileceği aksiyonlar olabilir ama belki de en doğal ve kolay olan yollardan biri çocuklarımıza, çevremize ve iş arkadaşlarımıza davranışlarımızla ayrımcılığa karşı olduğumuzu, herkesin emeğinin bizim için eşit olduğunu göstermektir. Türkiye’de bize bu konuda ilham olabilecek çok değerli neferlerimiz oldu. Belki de muhtaç olduğumuz kudretin tüm DNA’mıza işlediğini hatırlamak gerekiyor sadece. “Biz” derken bu saptama da cinsiyetten bağımsız yapılmıştır. Zira kadın haklarını savunmak insan haklarını savunmak, eşitliği savunmaktır ve bu da herkesin derdi olmalıdır. Günümüzde artık sadece kendimizi dert etmek yetmiyor, yaşadığımız toplumu ve yaşadığımız dünyayı da dert etmemiz gerekiyor. Yakın zamanda kaybettiğimiz değerli psikoloğumuz Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “empati, halden anlamaktır.” Bu dünya kadınlar için bu kadar adaletsizken toplum olarak empati yapıp toplumsal eşitsizliği dert etmek gerekiyor.
[1] DİSK/GENEL-İŞ Türkiye’de Kadın Emeği Raporu Mart 2020 https://www.genel-is.org.tr/turkiyede-kadin-emegi-raporumuz-yayimlandi,2,21031#.YDj-KWgzY2w
Yazar: Av. Filiz Toprak Esin, TEİD Yönetim Kurulu Üyesi, Gün+Partners Ortak Avukat
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
“YUKARI KAYDIRIN”; 5 SORUDA INFLUENCER (FENOMEN) REKLAMCILIĞIN HUKUKİ TEMELLERİ
“Yukarı kaydırın” kavramı artık hayatımızın bir gerçeği. Sevdiğiniz bir YouTuber’ı izleyin ya da Instagram’da hikaye (story) ve/veya paylaşımları (post) geziyor olun; sosyal medya fenomenleri ile (“fenomen” veya “fenomenler”)[1] ile etkileşime giriyorsunuz. Fenomenler, takipçileri üzerinde etki sahibi olan sosyal medya ve/veya blog kullanıcıları olarak ifade edilmektedirler. “Yukarı kaydırın” olarak ifade ettiğimiz kavram, fenomenlerin işbirliği içerisinde olduğu marka ve/veya ürünlere ilişkin pazarlama mesajlarını takipçilerine ulaştırma yöntemlerinden birisidir[2]. Sadece Instagram üzerinden yapılan fenomen reklamcılık (Influencer Marketing) faaliyetlerinin dünya ölçeğindeki piyasa değeri 2018 yılında 1.3 milyar Amerikan Doları iken 2020 yılı global hacminin 2.3 milyar Amerikan Doları olduğu ifade edilmektedir[3]. Bu yazımızda 5 soruda fenomen reklamcılığın hukuki temellerini ele alacağız.