Küçük çocukken başlar aslında ayrımcılık. Toplumsal cinsiyet sorunlarının tohumları çok küçükken atılır. Erkeklere mavi renk yakışır kızlara ise pembe… Erkekler doktor olacaktır kızlar hemşire hatta daha da kötüsü ev kadını. Hatta oyuncaklarda bile meslekler cinsiyetlere göre değişiklik gösterecektir. Elbette bu ön yargılar istihdam etmede de herkesin yargısını (kadın ve erkek fark etmeden) etkileyecektir. Bu da stereotiplere göre meydana gelen meslek dağılımını katılaştıracaktır. Peki bunun tarihi kökenleri nelerdir?
Category: INmagazine Yazıları
Ölümüne Çalışmak ya da Karoshi
Günümüz dünyasında hayatta kalmak için elbette çalışmak gerekiyor ancak görünen o ki çalışmak kimi zaman ölmekle eşdeğer hale gelmiş durumda.
Japonya ekonomisi, yaklaşık 4 trilyon dolarlık milli gelirle, ABD’den sonra dünyanın ikinci en büyük milli ekonomisini oluşturuyor. 2017 Mayısı’na kadar olan veriler, 90’lı yıllarda duraklamaya başlayan Japon ekonomisinin son 10 yılın en uzun yükseliş serisini kaydettiğini gösteriyor. Ekonomik verileri gösteren bu madalyonun öbür yüzünde ise sokaklarda uyuyakalıncaya hatta ölünceye kadar çalışmaya zorlanan Japon halkı var. “Karoshi” adıyla dillerine geçmiş olan tabir ölümüne çalışma durumunu ifade ediyor. Japonya duraklarında, metro istasyonlarında insan sağlığını tehdit edecek boyutlarda çalışmaktan yığılıp kalmış insanlara rastlamak sıra dışı bir durum değil. Son yıllara kadar fazla gündeme getirilmeyen bir konu olan Karoshi, yalnızca fiziksel değil psikolojik çöküntülere de yol açarak intiharlara sebebiyet veriyor. Japon dilinde bu durumun da bir kelimesi var, Karoshi sonucundaki intiharlara “Karojisatsu” deniyor.
MATSURI TAKAHASHI ADINDA GENÇ BİR KADIN
İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde yerle bir olan Japon ekonomisinde 1945- 1970 yılları arasında ciddi bir yükseliş yaşanırdı. Bu yıllar arasında da uzun çalışma saatleri ve ağır çalışma koşulları sebebiyle 30-40 yaş arası ölümler yaygındır. 1980’li yıllarda ise krizle beraber işsiz kalma endişesi baş gösterir ve çalışanlar işlerine iyice bağımlı hale gelirler. Dolayısıyla uzun çalışma saatlerinin Japon kültürünün bir parçası haline geldiği söylenebilir ancak elbette bu, durumu meşrulaştırmaz hatta daha fazla mücadelenin gerekliliğini ortaya koyar. Dünya’nın 5. en büyük reklam şirketi Dentsu’nun dokuz aylık çalışanı 24 yaşındaki genç bir kadının intiharıyla halkın tepkisini tetikleyen bu duruma karşı hükümet yeni yeni adım atmaya başladı. Matsuri Takahashi adındaki genç kadının intiharına kadar, bahsedilen şirketin kılavuzunda “Bir kere başladıktan sonra seni öldürse bile bırakma” (Once you start, don’t quit – even if it kills you) ibaresi yer alıyordu.
Başbakan Shinzo Abe’nin çalışma reformu kapsamında fazla mesai ayda 100 saat ile sınırlandı ancak Çalışma Bakanlığı’nın açıklamasına göre ayda 80 saatin üzerinde yapılan fazla mesai insan sağlığını tehdit ediyor. Japonya’da günlük standart mesai saati ise sekiz saat olarak düzenlenmiş durumda; yani ayda 20 çalışma günü üzerinden düşünüldüğünde devletin getirdiği kısıtlama ile bir kişinin 8+5 saat çalıştırılmasında yasal olarak bir sakınca yok. Basitçe bir hesapla bu düzenleme ile haftada beş gün çalışan bir kişinin haftada 60, ayda 240 ve yılda ise 3120 saate denk gelen bir zaman dilimini çalışarak geçirmesinin önünde yasal bir engel olmadığını görebiliyoruz. Şimdiye kadar Japon hükümetinin attığı ilk adım olan mesai saati kısıtlaması, her yıl binlerce insanın kalp krizi, nefessiz kalma, intihar gibi sebeplerle ölümüne sebep olan Karoshi’yi engellemekten en az 20 saat uzak görünüyor.
TÜM SEKTÖRLER AYNI
Japon medyasının konuyu ele almaktaki çekincesi, eski bir medya sektörü çalışanı tarafından kendi çalışma şartlarına bağlanıyor. Çoğu gazetenin hem sabah hem akşam yayını bulunuyor ve bu sebeple bir yayın kuruluşunun haftada 80’i bulan çalışma saatleri ile 7/24 yayında olması sıradanlaşmış bir durum. Hatta aynı kişi, gece vardiyasındaki görevlerinden birinin de müfettişler geldiğinde onlara sunmak üzere sahte çalışma saati belgeleri hazırlamak olduğunu aktarıyor. Bunun yanında doktorluk gibi aciliyet teşkil eden sektörlerde de fazla mesai saatleri ayda 300’lere dayanıyor ve tabii kaçınılmaz olarak ölümleri beraberinde getiriyor. İnsanları iyileştirmek, hayatta tutmak, onlara daha kaliteli bir yaşam standardı sunmak gibi amaçlara hizmet eden doktorların ve sağlık personellerinin kendi hayatlarına müdahale edemeyişleri son derece üzücü ve kendi doğasıyla çelişen bir durum.
Karoshi, herhangi bir sektörle sınırlı olmadığı gibi Japonya ile de sınırlı değil. Benzer çalışma saati uygulamaları ve benzer sonuçlar Güney Kore, Hindistan, Tayvan ve Çin gibi ülkelerde de karşımıza çıkıyor. Hatta burada ismi geçmeyen diğer birçok ülke de tamamen masum değil; yalnızca henüz bu durumu ifade edecek kelimeleri bulunmuyor. Örneğin 2013 yılının Ağustos ayında, Moritz Erhardt adındaki stajyer 72 saatlik çalışmanın ardından evinde ölü bulunmuş. Londra’da Ameri kan Merrill Lynch Bankası’nda çalışan 21 yaşındaki Erhardt’ın yoğun ve stresli çalışma temposunun tetiklediği epilepsi hastalığı sebebiyle öldüğü belirtiliyor. Ölümünün ardından banka, stajyerlerin çalışma saatini günde 17 saat ile sınırlandırmış bulunuyor.
ÇALIŞMAK İÇİN YAŞAMAK
Ülkemize baktığımızda ise OECD’nin üye ülkeler arasında yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye oransal olarak en çok fazla mesainin yapıldığı ülkelerden biri. Araştırmaya göre Türkiye’de çalışanların %43’ü haftada 50 saat ve üzerinde çalışıyor. Yine aynı raporda “iş ve yaşam dengesi”nde kötü performans sergilediği belirtilen Türkiye’de yasal olarak günlük çalışma saatinin günde 11 saati, bir yılda ise en fazla 270 saati geçmemesi gerekiyor. Diğer yandan bu saatler aşıldığında işveren fazla mesai ücreti ödeme yükümlülüğü dışında herhangi bir cezai yaptırıma tabi değil. Günümüz dünyasında hayatta kalmak için elbette çalışmak gerekiyor ancak görünen o ki çalışmak kimi zaman ölmekle eşdeğer hale gelmiş durumda. Yani ava giden hâlâ avlanıyor, yalnızca bu defa silahlar tek bir elde toplanmış bulunuyor. Değerlerimizi insan merkezli belirlerken, kazançları kurum merkezli ve tek taraflı belirlediğimiz noktada insani değerler makyajdan öteye geçemiyor ve hep beraber kaybediyoruz, kaybedeceğiz.
Kaynakça:
https://www.forbes.com/sites/adelsteinjake/2017/10/30/japan-isliterally-working-itself-to-death-how-can-itstop/#5e214a022f14
https://tr.sputniknews.com/asya/201612291026542368-calisaniintihar-eden-japon-yonetici-istifa-etti/
http://www.straitstimes.com/asia/east-asia/will-japan-finally-face-up-to-karoshi
https://www.cnnturk.com/video/ekonomi/turkiye/turkiye-fazla-mesaide-dunya-lideri
http://www.diken.com.tr/durmak-yokoecdye-gore-turkiye-fazla-mesaide-ilksirada/
http://www.bbc.com/capital/story/20160912-is-there-such-thing-asdeath-from-overwork
Yazar: Cansu Kızılkaya
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Temmuz, 17
- 1327
- INmagazine Yazıları
- More
Yalnızlaşan Etik ve Yolsuzluğun Ekonomik Etkileri Üzerine…
“Dünya çapında yürütülen bütün çalışmalar ve sonuçları, makro ve mikro düzeyde etik değerlerin yalnızlaştırılmasına neden olan süreçler konusunda biraz daha ayrıntılı düşünmemiz ve söz konusu yalnızlaştırılmayı olabildiğince engellememiz gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla etik değerleri bir sistem dahilinde siyasi, ekonomik ve toplumsal bileşenleriyle destekler ve yalnızlaştırmazsak, gelecek nesillere daha yaşanılır bir dünya bırakma şansımız oldukça yüksek”
“Yolsuzluk söz konusuysa uzlaşma olamaz, onunla savaşmak gerekir”
A. K. Antony
- Aralık, 7
- 809
- INmagazine, INmagazine Yazıları
- More
Yolsuzluklar Tarihinde Kısa Bir Gezinti: Puslu İşler Atlası
Puslu işlerin tarihi Sümerlere kadar uzanıyor. Şimdilik sonu da görünmüyor. Ancak tek güvenebileceğimiz yine de içsel ve dışsal denetim. Güç ve yetki ne kadar çok insana pay edilirse, o kadar az yolsuzluk ve hile ile karşılaşacağımız açık. Kıssadan hisse: Yetkileri mümkün olduğunca çok insanla paylaşın ve kapıları ardına kadar açın. Bırakın güneş içeri girsin…
- Aralık, 7
- 1411
- INmagazine, INmagazine Yazıları
- More
Bhopal’da Ölümcül Sorular
“Ölümcül bir gaz değil, sadece rahatsız edici bir çeşit göz yaşartıcı gaz”
Dr. Loya, Bhopal Union Carbide’ın resmi doktoru
- Ekim, 22
- 1170
- Genel, INmagazine, INmagazine Yazıları
- More
VAR Mı, Etik Mi?
Değerler mi değişiyor, algılar mı?
Milyarlarca insan her gün birbirine birşeyler anlatıyor. Sayısını bilemediğimiz, ölçemediğimiz tüm bu diyalogların altında bir his var; doğru birşey söylüyorum!
Bu insanlara sorsak desek ki etik nedir? Sizce kaç farklı yanıt alırız?
Sürekli olarak artan bilgi paylaşımları, ikna gayretleri birbirini izlerken dinlemenin konuşmaktan daha yararlı olduğu da hemen hemen her öğretide yer alır. Kimi dialoglarda saik, kötüye yöneltmektir, bu kişiler açıkça söylemek gerekirse oldukları gibi görünmektedirler çünkü bilerek ve isteyerek bunu açıklarlar. Öte yandan kuvvetli çoğunluğu oluşturan diğer gruptaki insanlar doğru olduklarını söyleseler de vücut dilleri ile işaret etseler de hatta bunu yazsalar da dürüst olmadıklarını bilirler.
Hemen güncel bir örnek verelim. Futbol, dünyanın en sevilen oyunlarının başında gelir. Nizami bir düzende 22 as futbolcu, 22 yedek futbolcu ve hocaları 2 takım halinde mücade ederler. Bugün avrupa topraklarında Rusya’da yapılan herkesin gözü kulağı orada diye tabir edilen dünyanın en büyük organizasyonlarından olan Dünya Kupası’ndaki stadların ortalama seyirci kapasitesi 49.000 kişidir. Hani deriz ya kimse yokken, kimse seni görmüyorken bile doğru olanı yap, gece 03.00’te trafik lambasında beklemek erdemdir diye… Onlarca kamera ile oyunu seyreden milyonlar, tribünlerdeki seyirciler, yedek kulübeleri, saha içindeki 4 hakem oyunu izler. Toplam kaç göz var hesaplayamıyoruz bile. Tartışmalı bir pozisyon olur genellikle pozisyona karışan en az 2 oyuncu olur veya daha net bir örnekle bir oyuncunun ceza sahası içinde top eline çarpar. Bu oyuncular da kendilerinin doğru söylediğini iddia ederler. Tüm gözlere rağmen…
Yıllar geçiyor, okur yazarlık artıyor, atasözleri havalarda uçuşuyor ama örnek gösterilen, göz önünde olan kişiler bile en hızlı şekilde gerçek olmayanı savunabiliyor. Bunun önlenmesi için nice Fair Play çalışmaları, etkinlik toplantıları, teşvik videoları, hatırlatma çıkartmaları yetmedi ve VAR sistemi hayata geçirildi. VAR: Video assistant referees türkçesi video yardımcı hakem sistemi.
Bu sistem bize diyorki, milyonlar önünde olan olayı çıkıp kendisi beyan etmezse, 4 hakem de bunu göremezse, benim özenle “farklı milletten” seçtiğim önünde 11 adet ekran olan hakem kadrosu, orta hakemi uyarır, o da saha kenarına gider ve tekrar tekrar izleyip karar verir.
Yazının başlığına şimdi geri dönelim, değerler değişti mi? Doğru olan, ahlâka uygun olan halen en değerli olan değil mi? Ön yargımızda ne vardı; örtülü ödenek, yalan beyan, hileli işlem, gerici diye tabir edilen toplumlar, batılı dediğimiz medeniyetler ve benzeri kavramlar, ifadeler. Hakikatte, pratik hayatta ne var; sokakta top oynayan çocuklar veya alelâde bir sahada top oynayan bireyler benzer bir durum yaşadığında bir kişinin “gördüm” demesi yetiyor veya şüpheli pozisyona karışan oyuncu birkaç saniye içerisinde doğruyu bizzat kendisi, kendiliğinden beyan ediyor. Peki bu futbol oyunu en çok nerede para ediyor? Avrupa’da… Bu bir tezatlık mı yoksa bazı şeyleri kabullendik mi?
Geçelim siyasete, dünyanın süper gücü liderini değiştirdi, demokrasinin en iyi yaşandığı kabul edilen ülkelerden ABD’de seçim güvenliği tartışılır oldu. Yeni lider Trump’ın ilk icraatları sonrası dünya devletleri, sivil toplum örgütleri, birçok önde gelen üniversite yeni dünya düzenine ayak uydurma çabasına girişti, seminerlerin, programların adı değişti. Seçilen kişinin etik olmadığı genel kabul haline gelse de bu kişinin oy çokluğuyla seçildiği tartışılmaz bir gerçek. O halde birileri etiği değil de gücü ve parayı mı seçti?
Dönelim ülkemize, sadece bir soru: Seçimi ikinci bitiren ve kaybeden muhalif lider, sohbet ettiği gazeteciye, verdiği bilgiyi saklamadığı için sitem etti. Faturayı kendine çıkarsa da onu da hatalı ilân etti. Gazeteci çıktı ve “ben gazeteciyim, işim bu” dedi. Kamuoyu ikiye bölündü, doğru bulanlar ve meslek etiğine aykırı bulanlar.
Bugün onlarca şirket, etik programlarını hayata geçiriyor, etik beyanlarını ilân ediyor ve çalışanlarından, 3. taraf iş ortaklarından bu beyana uygun davranmasını istiyor.
Yukarıda kaç farklı yanıt alacağımızı sormuştum.
Sizce etik nedir?
Yazı: Av. Cihan Altuntuğ, Coca Cola İçecek Hukuk Müşaviri
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Ekim, 17
- 686
- Genel, INmagazine Yazıları
- More
Ölçülen Şey Yönetilir ve Tabii Raporlanabilir…
Günümüzde kurumlar etik ve uyum programlarının ürünü olan etik performanslarını nasıl takip edecekleri ve raporlayacakları konusuna büyük önem veriyorlar. Şirketlerin; etik ve uyum performanslarını takip etmek, ilgili birimlere iç raporlamada bulunmak ve kurum dışı paydaşlara bilgi vermek için hazırlanan raporları, şirketlerin geleceğinin belirlendiği stratejiler üretmek için çok büyük öneme sahip. Peki ama kime, neyi, ne zaman ve nasıl raporlayacağız? Ve tabii neleri yapmayacağız…
- Haziran, 28
- 1101
- Etik, Genel, INmagazine, INmagazine Yazıları, Türkçe
- More
KADINLARA GÜVENİN, GERİSİNİ MERAK ETMEYİN
Birçok araştırma bize; kadınların erkeklerden yolsuzluğa karşı daha dirençli olduğunu, üstelik yolsuzlukla mücadele denetimleri etkili olduğunda bu direncin daha da fazla arttığını gösteriyor.
- Ağustos, 23
- 2649
- INmagazine, INmagazine Yazıları
- More
İşverenlerin Aklındaki Soru: Şirket İç Soruşturmalarında Çalışanların E-mailleri Nasıl İncelenmeli ?
Günümüzde şirket içi etik ve uyumluluk bilincinin artması oldukça sevindirici bir gelişme olarak karşımıza çıkıyor. Şirketler ihbar hatları kurarak, hem çalışanlarını bilinçlendirmekte hem de şirket içi uyumluluğun artmasına katkıda bulunuyor. Association of Certified Fraud Examiners (ACFE) 2016 Çalışan Suistimalleri ve İstismar Raporu (http:// www.acfe.com/rttn2016.aspx ), ihbar hattı olan şirketlerin yolsuzluğu yakalama oranının diğerlerine göre daha fazla olduğunu ve yolsuzluğun en yaygın tespit yönteminin ihbar olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.
- Ocak, 12
- 2380
- Genel, INmagazine, INmagazine Yazıları
- More
Beyaz Yakalar Neden Kirlenir?
“Bütün renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler. Gerçekten de, elinde önemli yetkiler ve sosyal statüsü nedeniyle büyük bir güven halesi olan beyaz yakalıların işlediği suçlar, diğerlerinin çok üzerinde bir etkiye sahip olabiliyor. Ortaya çıkarması ve temizlenmesi de bir o kadar güç oluyor…” Av. Altuğ ÖZGÜN
Beyaz yaka tabiri şirkette üst düzeyde çalışan ve zihin emeği ile maaşa hak kazanan şirket yöneticileri ve memurları için kullanılırken, mavi yaka, şirkette genelde üretim tarafında çalışan ve beden emeği ile maaş hakeden işçiler için kullanılmaktadır. Beyaz yaka suçları dediğimizde de klasik anlamda suçlu psikolojisinden ayrılan ve ezber bozan bir suç tipinden söz etmiş oluyoruz. Zira toplumda suçlu konumunda olan kişilerin genelde alt seviyelerde yaşayan suça itilmiş bireyler olduğu yönünde bir genelleme hakim; beyaz yaka suçlarında ise iyi eğitimli, şirketlerde üst seviyelerde çalışan ve itibar gören kişilerin kalkıştıkları suçlar kastediliyor.
Uluslararası literatürde “whitecollar crimes” olarak kullanılan kavram, ilk kez 1939 yılında Amerikalı sosyolog Edwin H. Sutherland’ın “Beyaz yaka Suçluları” (The WhiteCollar Criminal) başlıklı açılış konuşmasında kullanılmış. Sutherland, beyaz yaka suçunu; vali, kaymakam, doktor, hâkim, müdür, komutan gibi üst düzey bürokrat ve profesyonellerin ve iş adamlarının, kişisel menfaat elde etmek için meslek ve makamın sunduğu olanakları ve güveni kullanarak işledikleri suçları nitelemek için kullanmıştır. Bu bağlamda beyaz yaka suçunu en geniş anlamda, “Suçun yüksek sosyal itibara sahip saygın bir kişi tarafından mesleği çerçevesinde ve kendine gösterilen güvenin ihlal edilmesi altında işlenmesi” şeklinde tanımlamıştır. Günümüzde beyaz yaka suçları Sutherland’in tanımının gelişmiş versiyonu olarak, şirketlerde CEO, CFO, Direktörler gibi üst düzey yöneticilerin ve kilit konumda çalışan memurların işledikleri suçları ifade etmektedir.
Beyaz yaka suçlarının nedenlerinin başında, şirkette yerleşmemiş etik ve uyum kültürü gelir. Bununla beraber kişisel hırs ve gevşek kontrol mekanizmaları da bu suçun işlenmesine zemin oluşturur. Suç failinin uzun yıllar aynı şirkette/aynı kilit görevde çalışması, şirkete duyulan güven ve çalışan adalet duygusunun zayıf olması, satış ve satın alma gibi yüksek montanlı ticari ilişkilerin döndüğü alanlarda çıkan kişisel fırsatlar bu suçun işlenmesinde çalışanlara motivasyon sağlar.
Şirketin kontrol mekanizmaları muhasebe ve risk kontrolleri (görevlerin ayrılması ve denetleme yollarının yaratılması), somut veri girişlerinin kontrolleri ve yönetim kontrollerinden (ceza ve ödüllendirme sistemi), şirket içi şikâyet hattı ve raporlamalardan oluşur. Beyaz yaka suçları, şirket yönetiminin her zaman güncel bilgilerden ve suistimal yöntemlerinden haberdar olarak ve kendini koruma yöntemlerini uygulaması suretiyle engellenebilir. Örneğin, hiçbir zaman tatile çıkmayan, sahip oldukları koşulların (maaş vb. yan haklar) üstünde yaşam tarzı sürdüren veya tutarsız ruh hallerine girip çıkan çalışanlar bu konuda şüphe yaratır. Suçu işleyen kişinin psikolojisi kendi kendine yaptığı suistimalin asla suç olduğunu inkâr etmeyen, şirketin bunu hak ettiğine inanan, emekleri karşılığı olarak şirketle ödeştiğini düşünen veya sadece yaptığı uygunsuzluk ile şirketten ödünç aldığını (aslında kanuna aykırı hareket etmediğini), dolayısıyla yaptığı işlemi meşrulaştırmaya dönük bir psikolojiyi yansıtır. Bu psikoloji iyi sunum teknikleri ve beden dili eğitimi almış bir üst düzey yönetici becerileri ile birleştiğinde, aslında sıradan suçlulardan çok daha kompleks düşünebilecek ve zorlu sorgulama tekniklerine dayanıklı bir suçlu profili ortaya koyar.
BİR BEYAZ YAKA SUÇU OLARAK RÜŞVET
Özellikle beyaz yakalı çalışanların rüşvet veya (bizim kültürümüzde bahşiş adı altında geçen) kolaylaştırıcı ödeme yöntemlerini kullanarak satış ve benzeri iş hedeflerine ulaşmasına çok sık rastlanmakta ve bu durum şirketleri ağır ceza ve itibar kaybı süreçlerine sürüklemektedir.
Uluslararası etik ve uyum yönetiminin temelinde yer alan yolsuzluk yapmama kavramının merkezinde rüşvetin engellenmesi vardır. Rüşvetin dünya ekonomisine zararı 2016 itibariyle yaklaşık 2 trilyon dolar olarak hesaplanmaktadır. Rüşvet alma ve verme suçları konusundaki uluslararası skandalların 20 yüzyıl sonlarında gitgide artması ile bazı devletlerin bu suçları uluslararası etki doğuran (extraterritorial) yasalar ile düzenlemesine neden olmuştur.
Bunlardan başlıcası ABD Rüşvetin Önlenmesi ve Yabancı Ülkelerde Yolsuzluk Uygulamaları Yasasıdır (FCPA-1977). Bu kanun ABD makamlarının; ABD harici bir devletin memurları ve devlet dairelerinde çalışanlar, siyasi partisi,
ÖZELLİKLE BEYAZ YAKALI ÇALIŞANLARIN RÜŞVET VEYA (BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE BAHŞİŞ ADI ALTINDA GEÇEN) KOLAYLAŞTIRICI ÖDEME YÖNTEMLERİNİ KULLANARAK SATIŞ VE BENZERİ İŞ HEDEFLERİNE ULAŞMASINA ÇOK SIK RASTLANMAKTA VE BU DURUM ŞİRKETLERİ AĞIR CEZA VE İTİBAR KAYBI SÜREÇLERİNE SÜRÜKLEMEKTEDİR.
siyasi parti yetkilisi veya adayı, uluslararası örgütler veya bu örgütlerin yöneticilerine dünyanın herhangi bir yerinde ABD ile ilişkili bir şirket adına rüşvete ilişkin ceza vermesine imkan tanımaktadır. Bu cezalar şahıslar için, 20 yıla kadar hapis ve 5 milyon Dolara kadar para cezası ve şirketler için, 25 milyon Dolara kadar para cezasına ulaşabilmektedir. Bunu düzenlemeyi 33 yıl sonra bir adım ileri götüren Birleşik Krallık Rüşvet
Yasası (UKBA) (2010): Yabancı kamu görevlileri ile beraber özel kişilerin kamu görevlilerine menfaat sağlamasını ve Özel kişilerin özel kişilere menfaat sağlamasını rüşvet suçu olarak değerlendirmektedir.
Nihayet bu konuda kabul edilen en sert yasa olan Brezilya Temiz Şirket Yasası’nda (2014) FCPA’deki kolaylaştırıcı ödeme istisnasını kabul etmediği gibi, UKBA’deki “yeterli nitelikteki rüşvet önleme prosedürlerini de bir savunma aracı olarak kabul etmemektedir. İlgili yasaya göre şirketler, kendi rızalarına aykırı gerçekleşmiş olsa bile, çalışanlarının kendi adına yaptıkları her türlü hareketten sorumlu kabul edilmiştir. Şirketlerin alabilecekleri ceza tutarının, bir önceki yılın brüt gelirinin %20’sine ya da rüşvetle elde edilen gelirin 3 katına kadar çıkabileceği düzenlenmiş olup; savcıya şirketin yasa dışı bir amacı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü olmadan şirketin lağvedilmesi talep etme yetkisi verilmiştir.
Türk hukukuna baktığımızda rüşvet ve diğer beyaz yaka suçları ile ilgili ayrı bir düzenleme olmadığını ve genel kanunlarda bu suçlara yer verildiğini görmekteyiz. Türk Ceza Kanunu anlamında rüşvet suçu, “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlanması”, olarak tanımlanmış olup failin dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması düzenlenmiştir. Türk Ceza Kanununda tüzel kişilerin cezai sorumluluğu ilkesi kabul edilmediğinden şirket adına işlenen rüşvet suçunda şirket adına ceza değil güvenlik tedbirleri uygulanması aynı kanunda düzenlenmiştir.
TÜRK HUKUKUNDA ŞİRKETİN HAREKET İMKANLARI
Öncelikle beyaz yaka suçları Türk Ceza Kanunu ve benzer kanunlarda suç olarak düzenlendiği için suçtan zarar gören şirket, fail hakkında suç duyurusunda bulunabilir. Bu yolla hem failin ceza davasında yargılanması sağlanacak hem de suç nedeniyle elde edilen haksız kazanç da müsadere edilebilecektir.
Beyaz yaka suçları en temel anlamda çalışan ve işveren arasında güven ilişkisini zedelediğinden İş Hukuku’muzda meri olan feshin son çare olma ilkesi bu durumda uygulanmayacaktır. Beyaz yaka suçuna neden olan eylem sebebiyle iş ilişkisine devam etme işverenden beklenemeyeceğinden İş Kanunu madde 25’de düzenlenen, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri nedeniyle işveren şirket beyaz yaka suçu işleyen çalışanının iş akdini haklı nedenle ve tazminatsız feshedebilecektir. Burada yerleşik yargıtay kararlarında da yer verildiği üzere, işverenin suç teşkil edebilecek eylemi suç duyurusuna konu etmemesi, eylemin varlığını ortadan kaldırmamaktadır ve yapılan fesih haklı nedenle fesih sayılmaktadır.
Bununla beraber son yıllarda Alman hukuk sisteminde hukukumuza entegre olan “Şüphe Feshi” kavramına göre, iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin mevcut olmalı ve işverenin bu olayın aydınlanmasına yönelik kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermelidir. Yargıtay bu koşulları içeren olaylarda, işveren tarafından yapılan feshi, haklı nedenle derhal fesih olarak değil, ancak “işçinin yeterliliğinden kaynaklanan geçerli sebebe dayanan fesih” olarak kabul etmektedir ve işverene açılabilecek işe iade davalarının da önünü kapatmaktadır. Özellikle şirket içi soruşturmalarda şirketin olayın aydınlanması için tüm çabayı gösterdiği ancak yeterli delil elde edemediği kuvvetli şüphe durumlarında bu fesih yolu uygulanabilecektir.
Nihayet Türk Ticaret Kanunu’da şirket yöneticilerinin ve müdürlerinin şirketi zarara uğratan işlemlerine karşı şirket ortaklarının da zararın tazminine yönelik dava açabileceğini düzenlemiştir. Bu kapsamda yaptıkları usulsüz işlem için şirketi zarara uğratan (şirketin marka değerini düşüren, ağır cezalar ödemesine yol açan vb.) müdür ve yöneticilerden ayrıca tazminat istenebilecektir.
BEYAZ YAKA SUÇLULARININ ÖZELLİKLERİ
Fail şiddet kullanmaz. Failin eyleminin amacı maddi fayda kazanmaktır.
Fail suçu işlerken mesleki konumunu ve ünvanını kullanır. Fail, şirketlerde ve kamu kurumlarında teknik, gizli ve işin yapılmasına dair yöntem bilgisine (know how) haiz bir çalışandır.
Fail sosyal saygınlığa, iyi eğitime ve yüksek sosyal statüye sahiptir.
Fail teknolojiyi ve iş çevresini (network) çok iyi kullanır, hırslıdır ve kariyerinde kolay yükselmek isteyen bir eğilimdedir.
PEKİ ÇÖZÜM NE?
Şirket içinde beyaz yaka suçlarına konu olabilecek usulsüzlükler, çoğunlukla yapılan denetimlerde veya şirket içi ihbar yönetimi ile farkedilir. Daha çok kurumsal ve uluslararası şirketlerde rastlanan şirket içi ihbar hatları yoluyla bilgi uçuran (whistleblower) çalışanlar şirket içi usulsüzlükleri (kimliklerini saklama imkanı da tanıyan) mail, telefon gibi yöntemlerle bildirip iç soruşturma sürecini başlatırlar.
Ancak şirket içinde beyaz yakaya konu olabilecek usulsüzlük tespiti ve neticelendirilmesi genelde çeşitli problemler ve belirsizlikler getirebilir. Bazı şirket ve ülke kültürlerinde üst derece statülü meslekler genellikle kendi kendini düzenleyen bir özelliğe sahiptirler ve yanlış yapanların cezalandırılmasından ziyade sessizlik ve suistimalciyi koruma kuralları egemen olabilir. Mesleki dernek etik ya da disiplin kurullarının mensuplarına verdikleri cezalar, uzaklaştırma kınama geçici ya da sürekli olarak lisans ve üyeliğin iptali gibi hususları içerebilir. Geleneksel ceza ve idare hukuku da bu tür suçlara yönelik özel usul ve cezai hükümler öngörebilmektedir. Buna rağmen birçok şirket medyada yer alabilecek skandal ve şikâyetlerden kaçınmak için usülsüzlük yapan çalışanlarının sadece istifasını istemekle hatta çalışanlara anlaşma (ikale) yoluyla ayrılmayı önermekte ve olayın büyümesini engellemekle yetinmektedir. Ceza yargılamasının uzun sürmesi, şirketin ticari sır sayılacak bilgilerinin dava dosyalarında yer alması gibi haller şirketleri bu konuda sessiz kalmaya itebilir. Hâlbuki beyaz yaka suçları en az diğer suçlar kadar ciddi olup kurumun adalet duygusuna zarar veren, şirketin diğer çalışanlarını ve toplumu etkileyen suçlardır.
Global uyum politikaları çok sıkı olan uluslararası şirketlerde bile engellenemeyen beyaz yaka suçları, kariyerinde hızlı yükselmek isteyen çalışanlar için çoğu zaman kullanılan kısa bir yol olmakta ve çalışanlar kişisel çıkarlar elde ederken şirketleri telafisi mümkün olmayan risklere sürüklemektedirler. Şirketlerin kendilerini korumak için, suistimal yapıp şirketi maddi ve manevi (itibar kaybı) zarara uğratan çalışanlara karşı savunma mekanizmaları geliştirmesi zaruridir.
Öncelikle tespiti zor ve teknik hususlar ihtiva eden beyaz yaka suçlarının engellenmesi amacıyla, şirketler daha mülakat aşamasında, çalışanların etik değerlerini ölçmek amacıyla adayları test etmeli ve etik sorular mülakatın vazgeçilmez bir unsuru olmalıdır. Çalışan hakkında yapılacak etik çalışmaya dair referans kontrolü de işe alma esnasında etkin bir şekilde kullanılmalıdır.
Bununla beraber şirket içinde beyaz yaka suçlarını asgari seviyeye indirecek olan şirket içi etik kültürün oluşması için üst yönetim desteği (tone at the top) ile usulsüzlüklere karşı sıfır tolerans politikasının benimsenmesi hayati önem taşımaktadır. Bu etik ve uyum programı kapsamında, sürekli eğitimler, ceza & ödül sistemleri, şirkette yapılacak kapsamlı risk analizi, kilit rol oynayan kişiler ve süreçlerin belirlenmesi ve denetim & kontrollerin etkin kullanılması, çalışanların takip ettikleri süreçlerle ilgili sorumlu tutulması, iç şikayet ve disiplin süreçlerinin etkin uygulanması yöntemleri ile şirket içi etik kültürün oluşması sağlanacaktır. Şirket üst yönetiminin, çalışanların uygunsuz eylemlerinin sonuçlarını anladığından emin olması, şirketin uygunsuz davranışlara ve beyaz yaka suçlarına karşı duruşunun açık, net ve somut olarak belirtilmesi, çalışanların uyum ve hukuka aykırı davranışlarının derhal raporlanmasının teşvik edilmesi, çalışanlara şirket ilkelerini benimsetmek, onların şirkete olan aidiyetlerini artırmak, sadakatlerini korumak ve iyi bir kurumsal sorumluluk yaratmak için gereklidir.
Av. Altuğ Özgün / Sandoz Türkiye Hukuk ve Uyum Müdürü
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Altuğ Özgün, aynı üniversitede devam ettiği Avrupa Birliği Hukuku yüksek lisansının ardından, mesleğine Özgün hukuk bürosunda avukat olarak başlamıştır. Daha sonra, sırasıyla Eastpharma/Deva Holding ve Beckman Coulter’da hukuk ve uyum yöneticisi olan Altuğ Özgün, Ocak 2014’den beri TEID üyesi Sandoz Türkiye’nin Hukuk ve Uyum Müdürü olarak çalışmaktadır.
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Eylül, 29
- 2520
- INmagazine Yazıları, Türkçe
- More