INmagazine

ETİK MİTLER; Avlanmak ya da Avlamak Zorunda Değilsin!

Kapitalizmin doğası gereği iş etiğini içermediğini düşünenler olduğu gibi, kapitalizmin iş etiğini dışlamadığına ama başarılı bir iş yürütmek için iş etiğinin engel olduğuna inananlar da bulunuyor. Bu konuda iş etiğinin karşısında direnenlerin, aslında iş dünyasında iş etiğini dışlayan mitlere fazla önem verdikleri söylenebilir. Oysa mitler her zaman tartışmaya açıktır…

Son yıllarda iş dünyasında iş etiğinin giderek önem kazandığı görülüyor. Artık iş dünyası küresel ekonomiye yılda 1 trilyon dolar maliyeti olan yolsuzluk ve etik dışı davranışlardan kurtulmak konusunda ciddi önlemler alıyor. Şirketler verimliliği azaltan, adil rekabeti baltalayan ve zararları artıran engellerden biri olarak gördükleri yolsuzluk ve etik dışı davranışlardan kurtulmak istiyorlar. Fakat yine de etik olmanın ve dolayısı ile iş etiğinin gerçekçi olup olmadığı konusunda şüpheleri olanlar var. İlk olarak kapitalizmin doğası gereği iş etiğini içermediğini düşünenler olduğu gibi, kapitalizmin iş etiğini dışlamadığına ama başarılı bir iş yürütmek için iş etiğinin engel olduğuna inananlar da bulunuyor. Bu konuda iş etiğinin karşısında direnenlerin aslında iş dünyasında iş etiğini dışlayan mitlere fazla önem verdikleri söylenebilir.

Peki nedir bu mitler?

  • Ya avla ya da avlan
  • En iyi olan sağ kalır
  • Etik dışı davranışın çok da zararı yoktur
  • Roma’da iken Romalıların yaptığı gibi yap
  • Önemli olan tek şey kâr zarar satırıdır.

Şimdi bu mitlere yakından bakıp, ne kadar geçerli ve 21. yüzyıl dünyasına ne kadar uyumlu olduklarını görelim…

 

YA AVLA YA DA AVLAN

Bu mite göre iş dünyası vahşi bir orman gibi düşman bir çevredir. İş dünyasının aktörleri bu vahşi ormanda yalnızdır. Ya rakiplerinizi yersiniz ya da onların sizi yemesine izin vermek zorunda kalırsınız. Fakat mitin en büyük sıkıntısı iş dünyasının sosyal bir etkileşim olduğunu unutup iş dünyasındaki tek önemli şeyin kendi çıkarlarınız olduğudur. Sadece kendi çıkarını düşünen ve çıkarı dizginleyemeyen zihniyet Thomas Hobbes’un deyimi ile “yalnız, yoksul, iğrenç, hayvanca ve kısa” bir yaşama sahip olacaktır. Karmaşık ilişkiler ağına sahip, küreselleşmiş iş dünyasında kurtlar sofrası mitine göre yaşamak düpedüz kendinizi yalnızlığa iterek kötü ve zarar görmüş bir itibarla sonlanacaktır. Günümüz iş dünyasında ilerleye bilmek için sağlıklı ilişkiler kurmak zorunludur. Bir faaliyetin sonunda her paydaşın birbirine asgari saygı göstermesi artık bir seçenek değil zorunluluktur. Bir işadamı tedarikçilerine karşı yükümlülüklerine saygı göstermezse ne olacağı ya da kendisini çalışanlarından, müşterilerden ya da kredi verenlerden soğutursa sonuçların  neler  olacağını  hayal  etmek güç değildir.

 

EN İYİ OLAN SAĞ KALIR

İş dünyası genel olarak rekabete dayanır ve sadece en güçlü ve en iyi olanlar sağ kalacaktır. Doğal seleksiyon gibi sadece bu düzende ayakta durabilenler, bu düzene uyabilenler; yollarına devam edebilecektir. Bu mite göre iş dünyasının rekabetçiliği sizin rakiplerinizin çıkarları hakkında kaygılanmanızı bırakmanızı gerektirir. Çok sert olmanız ve rakiplerinizi devre dışı bırakmak için elinizden geleni yapmanız gerekir. İş dünyasında bu açıdan etik tehlikelidir. Sizi yumuşatır ve sağ kalma şansınızı azaltır.

Evet rekabetin iş dünyasındaki önemi gerçekten büyüktür. Fakat mitin sorunu rekabetin önemini vurgulamasında değil, “kazanmak için herşey mubahtır” düşüncesinin aklanmasına izin vermesidir. Bu açıdan söz konusu mitte üç önemli eksik bulunmaktadır: “Rekabet etiği dışlamaz”, “Etik süregelen rekabet için bir ön koşuldur” ve “İşbirliği rekabet kadar önemlidir”.

Eğer rekabet adına etik bırakılırsa genel olarak iş dünyasının oynadığı oyun tehlikeye düşer.

Rüşvet, dolandırıcılık ve insan haklarının çiğnenmesi gibi etik-dışı davranışlar ile baştan sona kirlenmiş iş çevreleri yatırımcıları ürkütüp kaçırır.

İş dünyasında yalnızca en iyi olanların sağ kalması mitindeki bir hata da, rekabeti aşırı vurgulaması ve işbirliğinin işin başarısında oynadığı role hakkını yeterince vermemesidir. Tam olarak rekabetçi olabilmek için, bir işletmenin sık sık rakipleri ile işbirliği yapması gerekmektedir. Sık sık, özellikle küçük ve orta büyüklükte işletmeler durumunda, başarının anahtarı, iş alanındaki rakipleri ile işbirliği yapma yeteneğinde yatar. Başarılı işbirliği rakipler için temel bir saygıyı ve işbirliği ilişkisinde verme ve alma arasında hakça bir dengenin kurulmasını gerektirir. Bu konuda profesyonel bisiklet yarışındaki doping çok iyi bir örnek olabilir. Tour de France gibi önemli bisiklet yarışlarında birçok profesyonel bisikletçinin yasaklanmış, performans artırıcı ilaç kullandığı saptandığı için, bu sporda bir kriz yaşanmıştır.

Seyirciler bisiklet sporuna duydukları saygıyı ve ilgiyi yitirince televizyon şirketleri önemli bisiklet turlarına ayırdıkları yayın süresini azaltmıştır. Sponsorlar da doping skandalları ile ilişkilendirilmekten rahatsızlık duymakta ve desteklerini geri çekmektedir. Böylece kazanmak için gereken her şeyi yapma tutumu yalnızca bireysel bisikletçilere değil, bir bütün olarak bisiklet sporuna da zarar vermektedir.

 

ETİK DIŞI DAVRANIŞIN ÇOK DA ZARARI YOKTUR

Bu mit esas olarak etik dışı davranışın yanlış olmasına karşın, topluma büyük bir zarar vermediği görüşüne dayanır. Evet, etik dışı davranışlar doğru değildir ama o kadar da kötü değildir. Birkaç kişiye zararı olsa da topluma zararı olmayacaktır. Hatta toplum için bazen dolaylı yararları da olabilir. Özellikle ekonomik büyüme için bazen etik dışılık fayda bile yaratabilir. Yolsuzluk, suiistimaller ve rüşvet gibi etik dışı davranışlar ile elde edilen para çoğu zaman ekonomiye geri dönmekte ve bir canlılık yaratmaktadır. Hiç olmazsa insanların yaralanmasına veya hayatlarını kaybetmesine sebep olan diğer suçlar gibi çok ciddi sonuçları olmamaktadır.

İşte bu mit kelimenin tam anlamıyla en tehlikeli mitlerdendir. Hiçbir doğruluk payı olmadığı gibi etik dışı davranışların rasyonalizasyonuna neden olmaktadır.

Üstelik etik dışı davranışlar hem doğrudan hem de dolaylı olarak hayat kayıplarına veya yaralanmalara sebep olabilmektedir. Yolsuzluğun yoğun olduğu ülkelerde çoğu zaman diğer hizmetler aksadığı için ülkeler her türlü felakete karşı savunmasız hale gelmektedir. Mesela yolsuzluğun fazla olduğu bir ülkede Çevre Bakanlığı’na verilen bir rüşvet ile bir fabrika gereken önlemleri almaktan kendini kurtarabilir ama sonrasında yaşanan bir çevre felaketi ile onlarca kişinin zarar görmesine sebep olunabilir.

Aynı şekilde bu yaklaşımı, depremlerde meydana gelen bina yıkımları için de kullanabiliriz. Birçok depremde ölü ve yaralı sayısının artmasında; binalarda kullanılan betonun kalitesizliği, zemin analizinin iyi yapılmaması ile kolon ve kirişlerin yeterli tasarlanmaması gibi sebeplerin rol oynadığı biliniyor. Peki bu eksikliklere rağmen bu binalar nasıl yapılabilmiş? Cevap belli: Yolsuzluk. İşte yolsuzluğun binlerce insanın hayatını etkileyebileceğinin en gerçek göstergelerinden biri daha.

 

ROMA’DA ROMALILAR GİBİ DAVRANILIR

Her zaman duyduğumuz bir mazerettir: “Ya, bizim sektörde işler böyle yürüyor”. Bu mite tutunan insanlar, etik dışı davranışa karşı koymayı akıntıya karşı yüzmek gibi manasız bulur. Eğer belirli bir bağlamda ya da ülkede etik dışı davranış norm ise, kesinlikle işin yapılma yolu olarak kabul edilmesi gerekir. Etik dışılığın hâkim olduğu çevrede bir kişinin çabaları nasıl etik bir fark yaratabilir? Öyleyse, eğer onları yenemiyorsanız, onlara katılın. Ya da “Roma’da iken, Romalıların yaptığı gibi yapın”.

İlk bakışta kulağa çok da aykırı gelmese de bu mitin daha derin bir çözümleme ile büyük bir hataya düştüğü ortaya çıkar.

Bireylerin grup baskısına yatkın oldukları iyi bilinen bir olgudur. Bu nedenle kabul edilemez davranışlara girişmek çevrede aynı şeyi yapan başkaları olduğu zaman daha kolaydır. Grup baskısının anlaşılabilir olması onu bağışlanabilir kılmaz. Genç bir insanın akran baskısının etkisi altında bir suç işlemesi psikolojik bir bakış açısından anlaşılabilir ama bu fiili, etik olarak daha kabul edilebilir kılmaz. Başkaları ile birlikte etik dışı davranışa yönelmeniz, eylemlerinizin etik dışılığı için hiçbir özür sağlamaz.

Etik dışı davranışları salt yaygın oldukları için kabul etmeye başladığımız zaman, neyin kabul edilebilir olduğuna ilişkin yargılarda bulunma yeteneğimizi de terk ederiz.

 

ÖNEMLİ OLAN TEK ŞEY KÂR-ZARAR SATIRIDIR

Bu mite göre, bir şirket sadece tek bir şey ile ilgilenir: Kâr. Hesaplarınızda kâr ya da zararı belirten en son satır iş dünyasında başarılı olup olmadığınızın tek ölçüsüdür. Bu satır üzerinde olumlu etkisi olan her şeyin arkasından gidilmeli ve dikkati ondan saptıran her şey bir yana atılmalıdır.

Şirketlerin faaliyetini sürdürebilmek için kârlı olması gerektiği elbette doğrudur. Bununla birlikte, kârın işletmeye temel olduğunu kabul etme ve kârın iş yapmada önemli tek şey olduğu savı arasında büyük bir ayrım vardır. Bir şeyin temel olduğunu söylemek, onun önemli olan tek şey olması demek değildir. Örneğin yaşamak için oksijene ihtiyacım var demek, oksijenin benim için önemli olan tek şey olması demek değildir. “Oksijen olmaksızın ölürüm” ama bu demek değildir ki oksijen tek yaşam kaynağıdır.

Benzer olarak işi sürdürmek için kâr gereksinimi otomatik olarak kâr etmenin işletmenin tek amacı olması demek değildir. Meşru bir şirket olarak çalışmak için bir şirketin hiç olmazsa topluma zararlı olma- yan ürünler ya da hizmetler sağlaması gerekir. Şirket ve toplum arasındaki bu etik ilişkiye sık sık bir şirketin “faaliyet izni / license to operate” olarak değinilir. Faaliyet izni toplum tarafından bir şirkete faaliyette bulunması ve kâr etmesi için izin verildiği ama topluma zarar vermemesi koşulu üzerine verildiği biçimindeki gizli bir anlaşmayı belirtir. Dolayısıyla iş dünyasında önemli olan tek şeyin kâr-zarar satırı olduğu miti tamamıyla doğru değildir.

Bir şirket ve paydaşları arasındaki karmaşık ilişkileri sürdürmede etiğin rolü, çalışanlardan saygı, kendini adama ve yaratıcılık elde etmede etiğin rolü ve ayrıca bir işletmenin itibarını koruma ve artırmada etiğin hayati rolü etik ve finansal başarı arasındaki bir halka  için  güçlü bir kanıt oluşturur. Öyleyse kâr-zarar satırı adına etiği iş dünyasından silmenin bir anlamı yoktur.

Mitler, her zaman yol göstermez, onlar toplumun genel geçer düşünceleridir sadece. Onları anlamak ve yeni yollar bulmak gerekir, geleceğin mitlerini yaratmak için…

Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.