[vc_row][vc_column][vc_column_text]ACFE (Association of Certified Fraud Examiners) tarafından hazırlanan ve çalışan suistimallerinin kurumlar üzerindeki etkilerini ve maliyetini Suistimal İnceleme Uzmanları tarafından sağlanan gerçek vaka bilgileri üzerinden analiz eden rapor “2020 Uluslara Rapor – Küresel İş Suistimali ve İstismar Üzerine Çalışma” 16 Nisan 2020 tarihinde yayınlandı.
Post from category:
DAHA İYİ BİR DÜNYAYA DOĞRU
Koronavirüs (COVID-19) salgınının etkili olmaya başladığı Ocak ayından bugüne tüm dünyada bir panik havasının hakim olduğunu söylemek yanlış olmaz. Salgınla mücadele kapsamında dünya genelinde yürütülen tecrit uygulamalarının sonucunda küresel anlamda ekonomik kriz olasılığı ise bir diğer gündem konusu. Birçok ekonomiste göre salgınla mücadelenin ardından dünyadaki toplumsal düzeni değişmesine yol açabilecek bir ekonomik kriz kapıda.
COVID – 19 SEBEBİYLE SERMAYE ŞİRKETLERİNE İLİŞKİN ALINAN TEDBİRLER
Yeni tip koronavirüs salgınının (“Covid – 19”) tüm dünyayı oldukça güçlü bir biçimde etkilemesinin ardından Dünya Sağlık Örgütü tarafından 12.03.2020 tarihinde küresel pandemi ilan edilmesiyle beraber Covid – 19’un ekonomiye ve ticari hayata etkileri her gün katlanarak artmaktadır. Başlangıçta şirketler ve teşebbüslerin öznel önlemleri devreye konulmuş olsa da topyekün mücadele kapsamında öncelikle Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Müdürlüğü tarafından 20.03.2020 tarihinde yayımlanan açıklama doğrultusunda sermaye şirketlerinin genel kurullarına ilişkin birtakım tedbirler alınırken, 17.04.2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (COVID-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birlikte sermaye şirketlerinin kar payı dağıtımına ilişkin sınırlama getirilmiştir.
BİRİ BİZİ GÖZETLEMELİ Mİ?
Uzun süredir yayında olan, teknolojinin insan hayatlarına etkisi ile alakalı distopik ve fantastik konuları ile gündeme gelen Black Mirror (Kara Ayna) dizisinin 2016’daki üçüncü sezonunda “Nosedive” adlı bölüm büyük yankı uyandırmıştı. Dibe vuruş olarak tercüme edilen nosedive bölümünde kahraman gündelik hayatında sürekli sosyal medyada takdir (like) alarak ve toplum kurallarına uygun davranarak genel kredi puanını yükseltmeye çalışan bir kişi olarak öne çıkıyordu. 5 üzerinden bütün vatandaşların puanlandığı ve herkesin toplumda daha elit bir yere gelmek, hayallerine kavuşmak sevdiği eve almak gibi hayallerinin aldıkları takdirlerle bağlantılı olduğu dijital hayatın tehlikelerinin işlendiği bölümde aslında perde arkasında bir kontrol sistemi göze çarpıyordu: “vatandaş takip sistemi”
LEVERAGING ANTI-BRIBERY COMPLIANCE PROGRAMS TO ADDRESS HUMAN RIGHTS IN A POST-COVID-19 WORLD
[vc_row][vc_column][vc_column_text]
I. INTRODUCTION
The COVID-19 pandemic continues to affect virtually every aspect of daily life for individuals and communities around the globe. From travel restrictions to business closings, from quarantines and stay-at-home orders to massive supply chain disruptions, the effects of the pandemic are unprecedented. While it can be difficult to forecast longer-term implications of the crisis, it is becoming clear that every major sector will face new business and human rights challenges. These will include:
COVİD-19 SÜRECİNDE ETİK YÖNETİM ŞİRKETLERE UZUN VADEDE KAZANDIRACAK!
Covid-19 sürecinde devletlerin konuya olan müdahalesinin yavaş olması dünya ekonomisini olumsuz etkilerken, birçok şirket çözümü müşterilerine ve çalışanlarına daha yaratıcı yollarla yardım etmekte buluyor.
Bu şirketler (ki bu yazıda sadece bazı örneklere yer verilmiştir) toplum, müşterileri ve çalışanlarına yardım amacıyla bazı kısa dönem finansal fedakârlıklar yapacaklarını açıkladılar.
İyi bir örnek olarak, Olive Garden ve Longhorn Steakhouse restoranlarının sahibi olan Darden Şirketler Grubu gösterilebilir. Bu şirket, basında kendisi aleyhine bazı olumsuz yorumlar çıkmasından sonra, saat başı çalışan işçileri de dahil olmak üzere 190.000 çalışanın hastalık izni alabilme sürelerini uzatacağını açıkladı. Dünya çapında 162 ülkede faaliyet gösteren lüks Açık hava mağazası REI, 12 günlük geçici şirket kapanış döneminde bütün çalışanlarına ücret ödemeye devam edeceğini açıkladı. Ayrıca Maine eyaletinde faaliyet gösteren ulusal perakende şirketi L.L. Bean geçici şirket kapanış döneminde bütün çalışanlarına ücret ödeyeceğini açıkladı.
Bu şirketler şu anda yalnızca bir istisna olarak görünüyor. Birçok şirket Covid-19 süresince virüsün yayılmasına önlem olarak şirketlerini geçici olarak kapatırken çalışanlarına maaş ödemeyi kesmekte ve birçok şirkette işveren tarafından ödenen sağlık sigortası hizmeti de bulunmuyor. Bu durum saatlik çalışan işçilerde de farklılık göstermiyor.
Microsoft Seatle ve San Francisco’da raporlama gereğine bakılmaksızın Covid-19 süresince satış hizmet sağlayıcılarına saatlik ücret ödemeye karar verdi ve ardından Cisco şirketi de bu politikaya uydu.
Peki bu belirsiz zamanlarda şirketleri yalnızca kendi çıkarları dışında düşünmeye iten sebep nedir?
Ethical Systems (NYU Üniversitesinde iş alanında faaliyet gösteren kâr amacı gütmeyen bir kuruluş) direktörü olan Alison Taylor şunları söylemekte: ‘Kurumsal liderler markalarının şirket değerinin büyük bir kısmını kapsadığını anlamıştır. Ancak bazı şirketler bu önlemleri medyaya yansıyan eleştiriler üzerine yapmıştır. ‘Sosyal medya üzerinden ulaşılan bilgiler neticesinde vatandaşlar şirketlerin bu kriz süresince attığı adımları takip ediyor ve eleştiriler neticesinde şirket itibarlarının zarar görmesi nedeniyle bazı şirketler aksiyon alıyor ve hastalık izinlerine karşı şirketlerin işçilerinin ücretlerini ödemelerine dönük yaptığı harcamalar bu şirketlerin toplum nezdinde itibarlarının artmasına katkı sağlıyor.’
Alison Taylor ayrıca şirket liderlerinin kriz zamanlarında nasıl hareket ettiğinin, ileride hatırlanacağını söylüyor.
Bu dönem uzun vadeli strateji ortaya koyabilecek şirketler için kamu güvenini ve bağlığı inşa (veya yeniden inşa) dönemi. Hızlı hareket etmek ve proaktif olmanın çok yararı var ve bu süreçte ilk hareket eden şirketler hatırlanacak.
Bazı şirketler bu süreçte kendi imajlarını yükseltmek ve müşterilerini desteklemek için çalışmalara başladılar. Daha önce iş modeli medya ve kanun koyucular tarafından sıkça eleştirilen Facebook, 30 farklı ülkede iş yaptığı 30.000 adet küçük çaplı işletmeye 100 milyon dolar hibe programı uygulayacağını açıkladı. Bu hibe hem nakit hem de Facebook reklam imkanları ile verilecek.
ABD’de faaliyet gösteren 60’dan fazla internet servis sağlayıcısı Federal İletişim Komisyonuyla yaptıkları anlaşma sonucu, küçük ve orta ölçekteki kuruluşların 60 gün boyunca fatura ödemeyeceklerini ve ülke çapında internet noktalarını ücretsiz hale getireceklerini açıkladı.
Uyum danışmanı ve aynı zamanda yazar ve konuşmacı olan Richard Bistrong bu süreçte şirketlerin müşterini ve çalışanlarını desteklemek için ellerinden geleni yapmalarını söylüyor.
‘Hükümetlere bu kriz döneminde yaptıkları iletişim ve alınan aksiyonlar konusunda yapılan eleştirilerin yanında, çok uluslu şirketlerin yalnızca çalışma ve işyeri açısından değil toplumsal sorumluluk anlamında proaktif ve innovatif yaklaşım sergilediklerini görüyorum. Şirketler, insanlara daha duyarlı olma ve toplumsal ilişkilerinin kolektif huzur ve sağlığa nasıl hizmet ettiğinin farkındalığı açısından yardım etmektedir. Küresel kurumsal liderlerimizin çalışan bağlılığı, sağlık, güvenlik ve refah açısından çok proaktif bir duruş sergilediğini görmek ilham vericiydi.”’ diye ekliyor.
Bazı süpermarket zincirleri, müşterilerin panik halinde rafları boşaltmasını yönetemedikleri nedeniyle eleştirildikleri için, müşterilerine hizmet için bazı yaratıcı çözümler sergilemiştir. ABD’de Stop & Shop, Avustralya’da Woolworths ve İrlanda’da Lidl ve Tesco süpermarket zincirleri 60 yaş üzerindeki vatandaşların mağazaları temizlendikten ve kalabalık gittikten sonra alışveriş yapabilmeleri için özel zamanlar belirlemiş durumdadır. İngiltere merkezli Morrisons süpermarket zinciri küçük tedarikçilerine destek için onların ödemelerini daha hızlı almaları sözü vermiştir.
Paket servislerin karantina döneminde toplum için hayati öneme haiz olduğu bu dönemde, yemek paket servis şirketi Uber Eats, bütün restoranlardan aldığı dağıtımlara dair komisyonları tahsil etmeyeceğini açıklamıştır. Ayrcı GrubHub şirketi Amerika’da faaliyet gösteren restoranlardan alcaklı durumda bulunduğu yüz bin dolar değerindeki komisyon ücretini onlara destek olmak için kalıcı olarak askıya aldığını duyurmuştur.
Diğer şirketler evsizlere, geçim sıkıntısı yaşayanlara ve çocuklara yiyecek yardımı yapmışlar, birçok restoran da yardıma muhtaç kişilere ücretsiz yemek vereceğini açıklamıştır.
Bir kitap yayıncısı olan Scholastic Inc., film yıldızları Jennifer Garner ve Amy Adams ile birlikte #SaveWithStories isimli bir program okulların kapalı olması nedeniyle ihtiyacı olan öğrencilere ücretsiz yiyecek sağlamaya başlamıştır. Jennifer Garner ve Amy Adams bağışları arttırmak ve farkındalık amacıla Instagam ve Facebook üzerinden çocuklara kitap okuma yayınları yapmaya başlamıştır.
Şirketler Kurumsal Sosyal Sorumluluğa Zorlanabilir mi?
Hükümetler kriz zamanlarındaki olağanüstü yetkilerini kullanmaya başladıklarında ve medikal cihazlar gibi zorunlu ekipmanlara ihtiyaç arttıkça belki tüm kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri gönüllü yapılmayacaktır. Yakın zamanda çıkan bir Reuters haberine göre Honda, Ford ve Rolls-Royce gibi şirketlerin, İngiltere hükümeti tarafından solunum cihazı üretmeleri konusunda baskılar yapılabileceği yorumları yapıldı.
Rolls-Royce sözcüsü, devletin COVID-19 sürecini atlatması konusunda ellerinden geleni yapmaya hazır olduklarını ve daha fazla yardım yapmak için üretim opsiyonlarını gözden geçirdiklerini açıklarken diğer şirketler henüz konuya ilişkin açıklama yapmadılar.
Orjinal Yazıdan Çeviri:
Av. Altuğ Özgün ve Doğu Oyman
Yazının Orjinali İçin Tıklayınız
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Nisan, 17
- 838
- EB | İş Etiği, Etik, Genel
- More
COVID-19 KURUMSAL İTİBARI NASIL ETKİLEYECEK
Koronavirüs salgını ile beraber şirketlerin çalışanlarıyla, toplumla ve kamu kurumlarıyla olan ilişkilerinin yeniden tanımlandığı bir döneme giriyoruz. Yaptığımız kamuoyu araştırması, şirketlerin koronavirüs salgını sırasında aldıkları kararların, kendilerine duyulan güven ve itibar açısından uzun vadeli etkileri olacağını gösteriyor.
Giriş
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” bugünlerde duymaya çok âşina olduğumuz bir söz. Gerçekten de COVID-19 salgınının iş dünyasının çalışma biçimini bir çok yönüyle değiştireceğine şüphe yok. Ancak mevcut krizin doğası gereği, bu değişimin ne yönde olacağını öngörmek oldukça zor. Biz de bu konuya “güven ve itibar” perspektifinden cevap aramak için bir araştırma yaptık. Kurumsal ilişkiler danışmanlığı firması CORPERA Consulting ve pazar ve kamuoyu araştırma firması İstanbul Ekonomi Araştırma işbirliğinde 3-6 Nisan 2020 tarihlerinde online anket yöntemiyle yapılan 600 katılımcılı araştırmanın sonuçlarının işaret ettiği üç temel nokta, bizi bekleyen gelecek ve bu dönemde yapılması gerekenlerle ilgili çarpıcı bilgiler sunuyor.
- İtibar İçin Fedakârlık Gerekiyor
Birincisi, toplumun özel sektörden beklentileri artmış durumda. Araştırmamıza katılanların yüzde 87’si, koronavirüs salgınının oluşturabileceği ekonomik sorunların azaltılabilmesi için özel sektörün elini taşın altına sokması gerektiğini düşünüyor. Gerçekten de gerek dünyada gerek ülkemizde kurumsal şirketlerin bağışlar ve sosyal sorumluluk projeleri vesilesiyle koronavirüse karşı verilen mücadeleye destek olduklarını görüyoruz. Buna bazı ürünlerini ve hizmetlerini ücretsiz olarak sunmaları da dâhil.
Kurumsal stratejilerini kriz dönemlerinde topluma destek olmak üzerine kuran şirketlerin, bu faaliyetlerinden uzun vadeli olarak fayda elde edecekleri anlaşılıyor. Katılımcıların büyük çoğunluğu şirketlerin çalışanlara, topluma ve devlete destek olmasının kendilerine duydukları itibar ve güveni artıracağını ifade ediyor.
- Çalışanlar Ön Planda
COVID-19 salgınının diğer krizlerden farklı olmasının en büyük nedeni, insan sağlığını yakından ilgilendiriyor olması. Bir çok şirket, çalışanlarının can güvenliğini sağlamak için çeşitli önlemler alıyor. Ancak bir yandan da mevcut koşulların getirdiği ekonomik zorluklar ile başa çıkmak durumundalar. Yani liderler için kritik tercihlerin yapılacağı, yönetimsel zorunluluklar ile etik değerler arasındaki ince dengenin tutturulması gereken bir dönemdeyiz.
Peki kamuoyu bu konuya nasıl yaklaşıyor? Araştırma sonuçları, şirketlerin çalışanlarına yönelik tutumunun yakından takip edildiğini gösteriyor. Üstelik kamuoyunun bu konuda çok hassas olduğunu görüyoruz. Katılımcılar, şirketlere duydukları güvenin korunması için ekonomik olarak zarar görülse dahi çalışanların sağlığının ve işinin ön plana alınması gerektiğini düşünüyor.
- Güven ve İtibar Müşteri Tercihlerini Etkileyecek
Ticari hayatın içinden gelen herkes, güven ve itibarın ne kadar önemli olduğunu bilir. Şirketlerin iş hedeflerine ulaşmadaki en önemli kaynaklarından biri kendilerine duyulan güvendir. Ancak ne yazık ki güven ve itibar, elle tutulan değerler olmadıkları için zaman zaman göz ardı edilebiliyor. Bunun sonuçları da özellikle kriz zamanlarında ortaya çıkıyor.
Araştırmamız, COVID-19 krizinin bu açından da kritik olduğunu gösteriyor. Bu dönemde beklentileri karşılamayan şirketlerin müşterileri ile olan ilişkileri kriz geçtikten sonra da etkisini gösterecek. Zira ankete cevap verenlerin yüzde 91’i koronavirüs salgını sırasında güven ve itibar kaybeden markaların ürünlerini, kriz geçtikten sonra dahi tercih etmeyeceğini ifade ediyor. Katılımcıların yüzde 81’i ise, söz konusu markaların tercih edilmemesi için yakın çevresini uyaracağını ve ikna etmeye çalışacağını ifade ediyor. Yani kamuoyunun bize verdiği çok net bir mesaj var: şirketlerin aldıkları doğru kararları ödüllendireceğim, ancak hataların da cezasını kesmeyi bilirim!
İtibar Bir Kurumsal Strateji Meselesidir
Araştırmanın ortaya koyduğu bu çıktılardan nasıl bir ders alabiliriz?
COVID-19 salgınının gözler önüne serdiği önemli bir sonuç var. Güven ve itibar, artık kurumsal stratejinin bir parçası olursa elde edilebilir. Bu şu demek: kamuoyu, koronavirüs salgınıyla beraber gözünü şirketlere ve onların neler yaptığına dikmiş vaziyette. Çalışanlarına, topluma ve kamu kurumlarına ne kadar destek olduklarını dikkatle takip ediyor. Bugüne kadar sadece müşteri olarak görülen milyonlarca insan, artık vatandaş olarak da bazı talepleri dillendiriyor. Söz konusu beklentiler, geçtiğimiz yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artma eğilimine girmişti. Ancak COVID-19 ile beraber bir anda hızlandı ve geri dönülemez bir noktaya geldi.
Şirketlerin ise artık cilalı imaj devrinin bittiğini kabullenmesi gerekiyor. Kurumsal kaynaklarını doğru yöneten ve bunları toplumun faydasına da kullandıran şirketlerin güven ve itibar kazanacaklarını açık bir şekilde görebiliyoruz. Tabii şirketlerin ticari olarak sürdürülebilir olması da bir o kadar önemli. Mutlaka zor ve zahmetli bir yol olacaktır, ancak toplum bunun karşılığını bugün ve yarın vermeye hazır. Sırtını sadece PR çalışmalarına dayayan kurumlar içinse kötü bir haberimiz var: itibar için daha fazlasını yapmanız gerek, yoksa bu kriz sizi daha derinden etkileyecek.
Şirketler Yeni Döneme Nasıl Hazırlanmalı
İtibar ve güven gibi soyut kavramlara atfedilen değerlerin temelden değiştiği bu dönemde, şirketlerin kurumsal stratejilerinin de gözden geçirmesi gerekiyor. Artık sadece iletişim çalışmalarının yürütülmesi yeterli değil. Şirketin bütün projelerinin paydaş etkileri açısından değerlendirilmesi bir gereklilik. Bunun içinse, bir çok şirketin üst yönetimde bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. Ayrıca kurumsal ilişkiler, iletişim, sosyal sorumluluk gibi konuların doğrudan stratejik karar alma mekanizmalarına dahil olacağı bir yeniden yapılanma da ufukta gözüküyor.
Zor bir yolun daha çok başındayız. Vereceğimiz kararlar sadece bugünü değil, önümüzdeki yılları da şekillendirecek. Ancak dümeni doğru yöne kıran liderler için dalgalar çetin olsa da, güvenli limanlara ulaşmak mümkün görünüyor.
Dr. Emre Doğru
CORPERA Consulting Yönetici Ortağı
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Nisan, 15
- 1228
- EB | Etik ve Uyum Yönetimi, EB | İş Etiği, Etik, Genel, İtibar Yönetimi
- More
KORONAVİRÜSÜN İŞ ETİĞİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Dünyada büyük bir hızla yayılmaya devam eden koronavirüs (COVID-19), iş ve sosyal hayatımızı derinden etkiliyor ve daha uzun bir süre etkileyeceğe benziyor.
Arz, talep ve finansal piyasalarda aynı anda (ki bu sık görülmeyen bir durum) büyük şoklar yaşanıyor. Sayın Salim Kadıbeşegil’in dediği gibi buna kriz yerine kaos demek daha uygun olabilir, zira Kadıbeşegil’e göre “kriz yönetilebilir bir şeydir kaos yönetilemez”. Şu anda şirketler daha önce tecrübe etmedikleri ve farklı açılardan üstlerine gelen şoklarla mücadele ederken, eminim akıllarının bir köşesinde de bu kâbus bittikten sonra yeni iş dünyasının nasıl şekilleneceğini düşünüyorlar. Düşünüyorlar diyorum zira evlere kapanalı sadece birkaç hafta oldu ve sorunların / zorlukların birçoğu daha anlaşılamadı.
İş dünyasının koronavirüs sonrası dönemde temellerinden sarsılacağını hissettiğimiz bu günlerde, gelecekte “iş etiği”nin iş yaşamının daha da önemli bir ön koşulu olacağını düşünüyorum. Bu çok kısıtlı dönemde gündeme ilişkin oluşan görüşlerimi iş etiği ve uyum perspektifinden paylaşmak istiyorum:
Suistimal Risklerinin Artması ve Suistimal ile Mücadelede Ortaya Çıkabilecek Zorluklar
Kaoslar karmaşa ve paniğe neden olur. Bu anlarda şirketlerde kontroller gevşer. Bunun birçok nedeni olabilir. Özellikle kar edememe kaygısı, yöneticilerin risk iştahını değiştirebilir, kontroller maksatlı olarak zayıflatılabilir veya uygulanmayabilir. Bu karmaşa dönemlerinde suistimalciler için fırsatlar artar, rasyonalizasyon kolaylaşır. Aynı zamanda, suistimalciler şirket karlılıklarını koruyabilme kaygısı ile uygun olmayan yollara başvurarak (rüşvet verme, gizli anlaşmalar yapma gibi) işlerini kolaylaştırmak isteyebilirler. Kısaca içinde bulunduğumuz ortam etik, uyum ve suistimal risklerinin arttığı bir dönem olacaktır.
Konuya bir de suistimal ile mücadele perspektifinden bakmak istiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün COVID-19 salgınını pandemi olarak ilan etmesi, şirketlerin suistimaller ile mücadelesini oldukça zorlaştıracak. Salgın süresince ve salgın sonrası travmanın devam edeceği dönemde seyahat kısıtlamaları ve sosyal mesafe gibi konular suistimal ile mücadele eden profesyonellerin hayatını zorlaştıracak, soruşturmaların ve risk değerleme faaliyetlerinin ertelenmesine neden olacaktır. Bir süre saha ziyaretleri ve yüz yüze görüşmeler yapılamayacak ve doğal olarak bu durum usulsüzlüklerin tespit edilememesine, olan suistimallerin de bir süre daha devam etmesine ve büyümesine neden olabilecektir. Video konferans sistemleri veya doküman paylaşım platformları ile sorunlar bir dereceye kadar çözülmeye çalışılsa da, bu yöntemler hassas konuların çözümünde en ideal yol olmadığı gibi yeterli de olmayabilir.
Tedarik Süreçleri ve Üçüncü Taraflar
Bu kaosta en büyük darbeyi tedarik zincirleri alacak gibi görünüyor. Tedarikçiler ve onların taşeronlarından oluşan ekosistemdeki risklerin (itibar, finansal, operasyonel gibi) ne kadar bilindiği ve yönetildiği sular çekilince çok daha iyi anlaşılacak. Ancak sürprizler ile karşılaşılma ihtimali oldukça yüksek. Çünkü çoğu zaman tedarikçi seçiminde ve sonrasında denetim ve gözetim faaliyetleri yeterli değil. Şirketler genellikle iş ortaklarının hissedarlarının kim olduğunu, etik ve uyum kültürlerinin nasıl olduğunu, nasıl iş yaptıklarını, taşeronlarının kim olduklarını bilmiyorlar. İçinde bulunduğumuz kaos ortamında kaç şirket tedarikçisinin ve onların taşeronlarının aldığı aksiyonları izliyor ve önlem alıyor? Aldıkları aksiyonlar gelecekte sizin için itibar, finansal veya operasyonel riskler yaratabilir mi?
Şirketler bu kaos ortamından çıktıktan sonra tedarik zincirlerini operasyonel olarak yeniden yapılandıracaklarını ve bu süreçte de iş ortaklarını daha dikkatli seçeceklerini, seçim esnasında yeterli incelemeyi yapacaklarını (due diligence) ve çalışmaya başladıktan sonra da gözetim faaliyetlerini daha yoğun ve dikkatli yapacaklarını düşünüyorum.
Menfaat Sahipleri ile Olan İlişkiler
Şirketlerin tüm menfaat sahipleri (çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, toplum gibi) ile olan ilişkilerini operasyonel süreçler yanında iş etiği ve kurumsal sosyal sorumluluk açısından tekrar gözden geçirmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Çünkü yaşanan bu kaosun sonrasında menfaat sahiplerinin şirketlerden beklentilerinin eskisinden kesinlikle farklı olacağı açık.
Şirketler menfaat sahiplerine davranışları açısından önemli bir “güven” testinden geçiyor. Akla gelen birkaç soru: Şirketler çalışanların haklarına ilişkin hangi kararları alıyor? Müşterilerine nasıl değer yaratmaya devam ediyorlar? Tedarikçileri ile olan ilişkilerini iş etiği çerçevesinde ve adil olarak nasıl yürütüyorlar? İçinde yaşadıkları ve para kazandıkları toplumu nasıl destekliyorlar? Sanırım bu soruların cevapları “güven” testinden geçen şirketler ve yöneticileri için oldukça kritik. Bu soruların tamamını “gelecek zaman kipi” ile sorarsanız cevaplar oldukça ilginç olabilir.
Şirketlerin Amacı Nedir?
Şirketlerin bu kaos ortamındaki duruşlarının gelecekte toplum gözündeki değerlerini belirleyeceğini ve menfaat sahiplerinin değerlendirmeleri ve bu doğrultuda yapacakları tercihler ile şirketlerin geleceklerinin şekilleneceğini düşünüyorum.
Business Roundtable 19 Ağustos 2019 tarihinde kurumsal yönetim ilkelerini derinden etkileyecek olan ve kurumların amacını belirleyen açıklamasını yaptı. Bu açıklamada, bir kurumun amacının sadece hissedarlarına kar sağlamak olmadığı, ayrıca çalışanların, müşterilerin, tedarikçilerin ve toplumun ihtiyaçlarının ve refahının gözetilmesi gerektiği belirtildi. Koronavirüs gerçeği ile girdiğimiz bu yeni dönemde, bu açıklama çok daha anlamlı olacak ve iş dünyasında karşılık bulacak gibi görünüyor.
Şirketler zaten bir yol ayrımına yaklaşıyordu. Ama yaşanan kaos bu süreci hiç şüphesiz hızlandıracak. Bu yol ayrımında şirketler kendine şu soruyu sormalı: kısa vadede hissedarlara daha yüksek getiri mi yoksa orta ve uzun vadede çalışanlar odağında menfaat sahiplerine daha fazla yatırım mı?
İşte bütün mesele bu!
Fikret Sebilcioğlu
CFE, CPA, TRACE Anti-Bribery Specialist
Cerebra CPAs & Advisors
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
- Nisan, 13
- 750
- EB | İş Etiği, Etik, Genel
- More
KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KURUMU’NDAN COVID-19 İLE MÜCADELE SÜRECİNE İLİŞKİN DUYURU
Yeni Gelişmeler
Kişisel Verileri Koruma Kurumu (“Kurum“), 27 Mart 2020 tarihli duyurusunda COVID-19 ile mücadele sürecinde Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun“) kapsamında bilinmesi gerekenleri açıkladı. Kurum, kişisel verilerin işlenmesine ilişkin temel ilkeleri hatırlatarak işverenlerin ve kamu kuruluşlarının COVID-19 sürecindeki işleme faaliyetlerine dair yönlendirmelerde bulundu. Kurum’un duyurusuna buradan ulaşabilirsiniz.
KORONA KRİZİNİN SUİSTİMAL RİSKİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Covid–19 salgını, oluşturduğu sağlık tehdidinin yanı sıra ticari sorunları da beraberinde getirmektedir. Hükümetler ve şirketler ise toplumun bu olağandışı salgından minimum düzeyde etkilenilmesi ve krizin nispeten daha kolay atlatılabilmesi için bir dizi önlem almaktalar. Hızlı kararlar almayı ve çabuk adapte olmayı gerektiren bu süreçte, şirketlerin aynı zamanda işgücünün güvenliğini sağlamaları, marka değerlerini korumaları, operasyonlarına devam etmeleri ve bunları sağlarken ilgili yasalara uymaları gerekmektedir.
- Nisan, 8
- 903
- EB | Suistimallerin Önlenmesi, Genel, Suistimallere Karşı Sıfır Tolerans
- More